Afrin’ne yapılan “Zeytin Dalı” harekâtı; “İnsan, her yeni düşünülecek durumla karşılaştığında düşünmeyi yeniden öğrenmek zorunda.” cümlesi etrafında, Ortadoğu’yu yeniden yorumlamak durumunda olduğumuzu hatırlattı. Hatta tarihimizle de her defasında tekrar tekrar başa çıkmak zorunda olduğumuzu…
Bu coğrafyanın tarihinden ve gerçeklerinden kendimizi soyutlayamayacağımız için onu mutlaka daha iyi anlamak mecburiyetimiz var…
Yapılan harekâtların isimleri üzerinden bir değerlendirmek yaptığımızda bile Ordumuz, bir tarihsel mirasa sahip olduğunu, bölgeye ait bir hafızayı koruduğunu memnuniyetle gösterdi. Daha önce, “bölgeyi düzeltme(!)” iddiasında olan Batı gibi, düz bir bakış yerine tarihi, etnik, dini anlamda bütün kodlara saygı çerçevesinde bir hassasiyet gösterdiğini, açıklamalarıyla da teyit etti.
Yine daha önceki “Fırat Kalkanı” da bir saldırı değil, savunma aracı ile isimlendirildi. “Zeytin Dalı” ise zaten mâlum… Bu, saldırmak isteyen değil kendini savunmak isteyen bir ülkenin dili..
Neye Zeytin dalı peki? Elbette, bölgenin huzuruna barışına ve tarihi kodlarına saygı… Seçilen isimler, Türkiye’nin uluslararası zeminde durduğu yeri de çok açık olarak izah ediyor. Hiçbir ülkenin toprağında gözü olmadığı, sömürge ülkeleri gibi yayılmacı hatta yağmacı bir niyette olmadığını net olarak izah edebiliyor.
Çünkü bir medeniyete mensup olanlar, kaybedeceklerinin hesabını yaparak, hassasiyetle davranırlar. Onların binlerce yıla sâri ve korumak zorunda oldukları değerleri vardır.
Oysa barbarların böylesine bir koruma ya da özen göstermeyi gerektirecek bir değerler sistemi ya da tarihi bakiyeleri yoktur.
Tamamen anlık çıkarlar etrafında “günü birlikçi” yaklaşımla yollarına devam ederler. Bölgeyi ya da dünyayı “daha iyi” yapmak adına hiçbir önerileri yoktur.
Bütün güçlerini “korku salmak”tan, vahşeti medeniyetin ortasına taşımaktan alırlar…
Bugün insanlık adına üzücü olan şey, bu barbarların sözüm ona “kendilerine medeni” olanlardan gördüğü desteklerdir.
Bu barbarların en büyük korkusu iradeli, güçlü devletlerdir. Asabiyesini kaybetmemiş milletler, bu barbarları “kendi lanetlerine köle” ederler…
Güçlü bir Türkiye’nin son dönemlerde bunu nasıl başardığını çok iyi gördük. Tamamen güçsüzlükten ve devlet otoritesinin zayıflığından beslenen bu terör yapılarının panzehiri ise bu durumun tam tersidir.
Bu zeminde “kendi lanetine köle” olan en önemli terör yapısı FETÖ oldu. Daha sonra “Hendek” olaylarıyla PKK, Fırat Kalkanı’yla da DAEŞ aynı akıbete uğradı; şimdi ise “Zeytin Dalı” harekâtıyla PYD kendi lanetiyle boğulmak üzere…
Tarihe küçük bir kesitten bakanların, hatta “an” mesabesine inen “dar kafa”ların bu tarihi gerçekleri anlayabilmesi çok zor…
Onlara anladıkları dilden konuşmak, lanetlerine köle etmek, “dengeleyici güç” ile hadlerini bildirmek gerekirdi. Gayri meşru bir silah kullanımının, meşru olanla bertaraf edilmesinden bahsediyorum.
Nitekim olan da budur…