Öncelikle lig şampiyonu Beşiktaş’ı kutlayarak başlayalım yazımıza. Şenol Hoca ve talebeleri inanarak ulaştıkları şampiyonlukta görkemli bir törenle kupalarını aldılar ve camialarına haklı bir gurur yaşattılar. Övgüyü de, alkışı da hak ettiler.

Lig ikincisi Fenerbahçe, sezonu Sivas deplasmanı ile noktaladı. Küme düşen Sivasspor ise 11 yıllık Süper Lig serüveninde tüm rakiplerine dik durmayı başaran ve bu lige renk katan bir takım oldu. Umuyorum ki en kısa zamanda (bir sezon sonra) yeniden dönüş yaparlar.

Maça gelecek olursak… Esasen böyle bir ortamda futbolu konuşmak çok zor. Mutlak galibiyet parolası ile sahaya çıkan ve maçı en çok isteyen taraf Sivasspor’du. Bu istek skora da yansıyor, “Yiğidolar” erken gelen gollerle öne geçiyordu. Gaziantep’ten gelecek “mucizevi” haberi bekleyen Sivassporlu oyuncular, sükut-u hayale uğrarlarken yeşil zemin üzerine çıkan her iki takım oyuncuları da duygulu anların yaşandığı bir fotoğrafı resmediyorlardı. Futbolun teknik-taktik argümanlarından çok daha psikolojik ve dramatik bir sahnesi vardı Sivas 4 Eylül Stadyumu’nda. Özelikle ligin dibindeki takımlar için futbolda matematiğin ne denli önemli olduğu da bir kez daha belgelenmiş oluyordu.

Fenerbahçe’ye gelecek olursak; sözleşmesi biten ve kiralık olarak sahada bulunan oyuncu grubunun maçın 13 ve 22’nci dakikalarında iki farklı geriye düşmelerine rağmen çirkin hesaplar yapmadan oyunun içinde kalarak mücadelelerini sürdürmeleri takdire şayandı. Meireles’in bile mükemmel ve şık gölünden sonra “sevinç gösterisi” yapmayarak rakibe saygı göstermesi, yeşil zeminde görünen bir başka güzellikti.

Birçok dramatik sahnelerin yaşandığı son haftada bir başka karşılaşma da ligde en çok mağdur olan iki takımın, Trabzonspor ile Kasımpaşa’nın karşılaşmasıydı. Rıza Çalımbay’ın takımı 6-0’lık skoru bulmasına rağmen Avrupa trenini son anda kaçıran taraftı.

Kasımpaşa gibi 6-0’lık skoru bulup da sevinemeyen bir başka takım ise Galatasaray oldu. Sarı-kırmızılı ekip renkdaşı Kayserispor’u 6 golle uğurlarken ligi de 6’ncı bitiriyor, 1 yıllık Avrupa cezasını kapatma umutlarını Fenerbahçe’yle oynayacağı Türkiye Kupası finaline bırakıyordu.

Mevzu Galatasaray’dan açılmış iken, milli takımımız adına bir konuya değinmeden geçemeyeceğim. Galatasaray’ın genç yıldızı Sinan Gümüş’ün ay-yıldızlı takımımız için gerekli olduğu inancındayım ve umut ediyorum ki Fatih Hoca bu genç yeteneği tez zamanda hatırlar.

Ligin son haftası dedik, hüzün dedik, oysa ki, şampiyon Beşiktaş kadar olmasa da ligi mutlukla bitiren, taraftarlarına sevinç yaşatan ve Avrupa biletini cebine koyan takımlarımızı da es geçmeyelim: Konyaspor, Başakşehir ve Osmanlıspor… Öncelikle alkışlarımızı, tebriklerimizi iletiyoruz; kendilerine çıkacakları Avrupa turnesinde başarılar diliyoruz. Bu üç kulübümüzün de verdiği bir masaja dikkat çekmekte fayda var. Başarıyı yakalamak için çok az maliyetlerle de iyi takım kurulabileceğini göstermiş oldular; bu açıdan üç takımımızın da yöneticilerini kutluyoruz.

Trabzonspor, Süper Lig’in olmazsa olmazı. Karadeniz temsilcisi için aslında söylenecek çok şey de var, hiçbir şey de yok desek yeridir. Ama sanıyorum bu “işkence” dolu sezonun bitimine en çok onlar Trabzonlular sevinmişlerdir. Koskoca Trabzonspor’u bugünlere getirenler herkesçe malum, o kişiler de kendilerini çok iyi biliyorlar. Trabzon camiası artık bunları geride bırakarak çok karakterli ve saygın başkan Muharrem Usta’ya güven duysun. Sabır en iyi ilaçları olacaktır, yeter ki inansınlar.

“Günahıyla, sevabıyla” bir sezon son buldu. Önümüzde “milli mücadele” EURO 2016 var. Milli takımımıza odaklanma vakti yaklaşıyor. Allah, ay-yıldızlı şanlı bayrağımızın ve milli takımımızın yar ve yardımcısı olsun inşallah.