İsrail, Türkiye ile stratejik ilişkileri iyileştirmek için gösterdiği tüm çabaya rağmen, Erdoğan’ın iktidarda kaldığı sürece bunun ve hatta diplomatik ilişkilerin geliştirilmesinin dahi mümkün olamayacağının farkında. Nedeni ise çok basit: Müslüman-Arap dünyası ekseninde dini-ideolojik bakış açısının dışında Türkiye’nin son yıllarda izlemiş olduğu özerk bölgesel strateji, tamamen maddi bir temele dayanmaktadır. Anadolu’nun hızla yükselen İslami burjuvazisinin temsilcisi olan Erdoğan, Mısır ve Tunus’ta iktidarda bulunan ılımlı İslamcılar ile siyasi ilişkiler geliştirerek Müslüman ve Arap ülkelerine yönelik devasa altyapı yatırım sözleşmeleri, ihracat ve teknoloji transferi yapmak suretiyle zaten İsrail ile olan ilişkilerini kaybetmek için de bir zemin hazırlamıştır…
Son dönemde yaşanan jeopolitik kargaşalar nedeniyle İsrail bundan birkaç yıl önce içinde bulunduğu geniş coğrafyada düşman ülke ve hareketlere karşı üstünlük sağlamak amacıyla “bölgesele doktrin” anlayışını uygulamaya koymuştur. Bu nedenle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Gürcistan, Azerbaycan ve hatta Türkmenistan ile ittifaklar kurmuştur. Bu ülkeler dizisi Lübnan, Türkiye ve İran’ı çevreleyen bir yarım daire oluşturmaktadır. Aynı zamanda bu ülkeler ve onların hava sahası, birkaç yıldır İran’a planlanmakta olan hava saldırısı için de en güvenilir İsrail bombardıman güzergahını oluşturan harekat planlaması kapsamında yer almaktadır (Bkz. Harita). İsrail’in ayrıca, birkaç milyon Azeri’nin ulusal bir azınlık konumunda olduğu İran’ı çevreleyen Azerbaycan ile de 90’lı yıllardan beri yakın siyasi ve askeri ilişkileri bulunmaktadır.
Eğer bir devletin dış politikasının, önemli ölçüde iç politikasını yansıttığını kabul edersek yapısal anlamda militarist ve sömürge bir devlet olan İsrail’in stratejisinin içeriğini anlamamız daha kolay olacaktır: Bu stratejinin esasını askeri-operasyonel anlayış oluşturmaktadır. Askeri anlaşmalar, müşterek eğitimler, ortak tatbikatlar, güvenlik birimlerinin işbirliği, istihbarat değişimi ve paylaşımı, askeri silah ve güvenlik sistemlerinin satışı İsrail’in, ortaklarına ve müşterilerine güvenlik rejimleri açısından sunmuş olduğu en önemli yemdir. İsrail açısından diğer ekonomik alanlardaki işbirliği ikinci plandadır.
Bu şekilde Yunan kamuoyuna “düşmanımın düşmanı dostum” anlayışıyla propaganda edilen Yunanistan ile İsrail arasındaki stratejik işbirliğinin aynı yönde olabilmesi mümkün görünmemektedir. Başkalarına hizmet eden ekonomik ve siyasi elitlerimiz, Türkiye’de iktidarda olan batı yanlısı militarist rejim egemenleriyle zeybek oynarken birdenbire İsrail’in yardımıyla ulusal haklarımızı talep edebileceğimiz yönünde ulusal bir idrake ulaşıldı.
Gerçekte İsrail’in stratejik amaçlarına hizmet etmekte olan bu işbirliğinin gerçek amacını gizleyebilmek için GKRY ve İsrail’in gelecekte karlı hidrokarbon kaynaklarının ortaklaşa işletilmesi (fiili ve varsayımsal) propagandası yapıldı ve Türkiye tarafından başlatılacak girişimler karşısında uluslararası finans merkezlerinde kendi menfaatimize olacak şekilde Yahudi arabuluculuğunun yanı sıra Yahudi turistlerin girişi, tarımsal teknoloji transferi, askeri teknoloji desteği vs. garantisinin sağlanacağı belirtildi.
Ama kısa bir süre içerisinde bu zafer naraları gazetelerde kayboldu. 2012 yılı içerisinde Yunanistan’a gelen İsrailli turist sayısı, toplam 16 milyon turist içerisinde ancak 400 bine ulaşmış, Avrupa’ya Yunanistan üzerinden gelecek denizaltı gaz boru hattı için Netanyahu tarafından dile getirilen vaat ise çıkarlarımıza aykırı şekilde yerine getirilmediği gibi Tamar doğalgaz yataklarından elde edilen gaz bugün itibarıyla İsrail’e akmakta, aynı şekilde Leviathan’ın da 2015-17 yıllarında akmaya başlayacağı ve işte o tarih geldiğinde İsrail’in bunu ne yapacağına yine kendisinin karar vereceği açıktır. Uluslararası merkezlerde yaptığı arabuluculuğa gelince, ne kadar etkili olduğunu gördük…
Gerçek durum ise daha başkadır. İsrail, bu anlaşmalar ile Yunanistan’da şunları başarmaktadır:
-Diğerlerinin yanı sıra bölgede cehennemin kapılarının açılması anlamına gelecek olan İran’a yönelik bombardımana da hizmet edecek olan güvenlik birimleri ve Silahlı Kuvvetler için operasyonel hizmet üsleri kurulması.
-Baskıcı nitelikteki mekanizmaları sayesinde devletin ilgili alanlarına nüfuz edilmesi. MOSSAD, mukabil teşkilatlarla tesis ettiği resmi ilişkilerinin ötesinde, devlet yapılanmasının içinde ve dışında olmak üzere sessiz bir şekilde faaliyet gösteren işbirliği ve operasyonel destek şebekeleri oluşturmakla da tanınmaktadır.
-Bütün alanlarda İsrail yanlısı lobiler oluşturmak amacıyla ekonomi, kültür, eğitim ve partilere nüfuz edilmesi.
Çıkarcı İsrail’in, kendi çıkarlarını korumaya yönelik olarak bizi kendi sorunlarının bir parçası haline getirmek için nedeni çoktur. Çok sayıda Müslüman göçmenin yaşadığı ülkemizde İslami tehlikenin büyümesi beklentisi içerisinde olup aynı zamanda Türkiye’nin İslamcı bir hükümet tarafından yönetilmekte olduğuna ilişkin uygun çağrışımlarda da bulunmaktadır. Lübnan Hizbullah’ı veya Sina Selefileri tarafından doğalgaz platformuna saldırı olabileceği tehlikesini işleyerek aynı zamanda koruyucu rolünde Gazze’ye deniz ablukası için yeni bahaneler ve gerekçeler sunmaktadır.
İsrail müttefiklerine yönelik eylemlerin muhtariyeti konusunda kendisini bağlı görmemekte, buna karşılık müttefikleri onun eylemlerinin sonuçlarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Aynı şekilde temel sorun; kritik zamanlarda karşı karşıya kalacağımız ulusal sorunlarda, ekonomik veya ulusal güvenlik konularında vs. ülkemiz açısından ne gibi önlemler alınacağına ilişkindir. İsrail’in macerası nedeniyle Yunanistan’ın karşı karşıya kalacağı sorun ve angajman tehlikesi gittikçe artmaktadır. Buna karşılık diğer taraftan Arap dünyasındaki geleneksel müttefiklerimizi ve günlük siyasi dengemizi kaybederek gittikçe bölgemizin antipatik kabadayısının hizmetkarına dönüşmekteyiz.
Bu, herkes için bilinen bir durum olmalıdır ki; Yunanistan ve Yunan halkı açısından bu “stratejik ittifakın” hiçbir yararı yoktur. İsrail’in Yunanistan’a nüfuz etmesi fırsatlar sunan bir durum olmayıp tam aksine İsrail’in uzun vadeli bir seçimi olup kendi stratejik planlarına uygundur.
Daha fazla geç olmadan tüm ilerici yurtsever güçlerin seferberlik ilan ederek bu “ortaklıktan” kurtulmaları gerekmektedir.