Türkiyeli gazeteci ve aktivist dostum Hakan Albayrak, gazetesi için Yunanca bir yazı yazmamı istediğinde şaşırdım:

-Bir Türk gazetesinin bir Yunan’a ait Yunanca yazıyı neşretmesi mümkün mü? Neler oluyor Türkiye’de?

-Evet dostum, diye karşılık verdi Hakan. Mümkün. Çünkü Türkiye değişiyor ve biz de değişime destek veriyoruz.

Şöyle bir durdum. Sonra “Niye olmasın?” dedim kendi kendime. Ve işte buradayım, sevgili okurlar. Hakan’a, ekibine ve gazetesine başarıların en güzelini dilerim. Burada yazdıklarımla, fikirlerimizi, acılarımızı ve özlemlerimizi paylaşarak, halklarımızın birbirini anlamasına karınca kararınca da olsa katkıda bulunabilmeyi umuyorum.

Hakan’ı, Mayıs 2010’da Gazze etrafındaki illegal ablukayı kırmak için ikisi Yunan olmak üzere beş gemiyle ve aralarında 38 Yunan yoldaşın bulunduğu yüzlerce uluslararası barış aktivistiyle yola çıkan kahraman Mavi Marmara’dan tanıyorum.

İsrailli komandoların Mavi Marmara’daki katliamı ve 10 şehit, farklı inanç, din ve siyasi görüşlere sahip olan bizleri, yeryüzünün bu köşesinde adalet, barış ve demokrasinin tesisi yolunda, ezilenlerle dayanışan barış aktivistleri olarak, birbirimize kenetledi.

Ortak çilemiz, bana, solcu bir Yunan olarak, Müslümanlarla, Hıristiyanlarla ve Yahudilerle, muhafazakârlarla, komünistlerle, sosyalistlerle ve anarşistlerle müşterek bir ulvî gayeyi, dünyanın dört bir yanında zulme uğrayan ve mağdur edilen erkek ve kız kardeşlerimiz için müşterek bir insani vazifeyi paylaşabileceğimi öğretti. Bu uğurda, ötekinin inançlarına, bize ne kadar yabancı olurlarsa olsunlar, saygı duymamız gerektiğini öğretti. Biraraya gelip iyiliği temenni ederek yüzyüze konuşmamız gerektiğini, bazı konularda anlaşırken bazı konularda da farklı görüşlerde olabileceğimizi, fakat neticede bu dünyayı daha iyi bir dünya yapma yolunda işbirliği yapabileceğimizi, zira temel insanî değerleri hepimizin paylaştığını öğretti.

Kanın mütemadiyen su gibi aktığı, büyük güçlerin askerî ve siyasi müdahalelerinin birbirini kovaladığı; diktatörlüklerin, mezhep kavgaları ve dini fanatizmin hüküm sürdüğü bölgemizde, halklar arası barışçıl işbirliği -halklar diplomasisi- fikrini ve pratiğini acilen geliştirmemiz gerekiyor.

Doğup büyüğüm, çalıştığım ve ailemle beraber yaşadığım Yunanistan’da da işler değişiyor. Halen devam etmekte olan dört buçuk yıllık ölümcül bir ekonomik ve sosyal krizden sonra, troykanın (IMF, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası) işsizlik oranını yüzde 26’ya çıkaran, gayrisafi milli hasılamızın dörtte birini yok eden ve dış borcumuzun milli gelire oranını dört yılda yüzde 120’den yüzde 175’e çıkaran ağır dayatmalarının milyonlarca Yunan’ı fakirleştirdikten sonra, tarihimizde yeni bir sayfa açmanın eşiğine geldik.

Toplumsal refahın adil paylaşımını savunan, eğitim ve sağlık hizmetlerini geliştirerek herkesin eşit istifadesine sunmayı hedefleyen, yoksul kesimlerle dayanışmayı öngören, bütün kurumlarda demokrasiyi geliştirme azminde olan ve Avrupa Birliği’nde daha fazla demokrasi diyen radikal sol ittifakı SYRİZA, seçimlerde oyların yüzde 36.4’ünü alarak birinci geldi, 300 sandalyeli parlamentoda 149 sandalye kazandı ve küçük bir sağcı partiyle beraber bir sosyal kurtuluş hükümeti kurdu. Yeni hükümetimiz, daha kurulduğu andan itibaren Avrupa Birliği’nden, bilhassa Merkel’in Almanya’sından düşmanlık gördü ve sosyal programından ötürü ağır baskılara maruz kaldı.

Avrupalı sözde ortaklarımızın “Eski hükümetle aynı siyaseti takip etmediğiniz takdirde Avrupa Merkez Bankası (AMB) Yunan bankalarına para akışını durduracaktır” tehdidi üzerine troyka (AB, AMB, IMF) ile müzakerelerde üç hafta boyunca onurlu bir mücadele veren yeni hükümetimiz bu mücadeleden yaralı ve fakat yıkılmadan çıktı. Kendi reform paketini hazırlayıp o üç muhatabının önüne koymak için dört aylık bir süre kazandı. Avrupa Birliği’nde ilk büyük eşiği geçtik. Umduğumuz gibi olmadı, ama hepimiz için asgari hasarla atlattık.

Bir muharebede en önemli şey ayakta kalabilmektir ve bunu sizinle beraber başaracağız, yoldaşlar. Savaşımız daha yeni başladı…