Dünyanın çeşitli yerlerinde bilhassa Müslümanların maruz kaldığı zulümlerden daha kötüsü Müslümanların bu zulüm ve vahşete verdikleri tepkilerin sıradanlaşmasıdır.
Kudüs yıllardan beri onulmaz bir yara. Terör devleti İsrail 50 yıldır zulmün her türlüsünü Filistinli Müslümanlara uyguluyor. “Dünyadaki yüz milyonlarca Müslüman istese İsrail’i tükürüğünde boğar” edebiyatına hiç girmeyelim.
Türkiye dışında kalan ve adındaki İslam’dan başka İslam ile alakası olmayan “İslam Ülkeleri”nin seyirci kalması da cabası.
Gerçi Kudüs Davası için bizlerin de çok şey yaptığını söyleyemem ama en azından bir bilinç oluşturmaya ve diri tutmaya çalıştığımızı söyleyebilirim.
İhmal edilmemesi gereken suallerin başında “Ümmetin bu içler acısı hali daha ne kadar devam edecek. Mazlum Kudüs ve Mescid-i Aksa’da yaşanan bunca acı hiç bitmeyecek mi?” gelir. Öte yandan “Halkı Müslüman olan ama yönetenlerinin dünyadaki Müslümanlar için bir şey yapmaya niyetinin olmaması nasıl çözülecek ve çok şey yapmak isteyip de hiçbir şey yapamamanın ezikliğinden kurtulamayacak mıyız “ sorularının cevabı da yok maalesef.
Üzerinde en fazla kafa yormamız gereken husus Müslümanlar’ın emperyalist ülkelerin oyununa neden bu kadar kolay geldiğidir. Müslüman coğrafyalarda kan ve gözyaşı eksik olmazken onlar konforlarını daha da artırmanın peşinde.
İslam bir “vahdet” dini iken Müslümanlar neden vahdetten bu kadar uzak? Birbirimize düşmeye o kadar mütemayiliz ki ufacık bir nifak tohumu fazlasıyla işe yarıyor. Bazen ulus, bazen de mezhep girdabında kayboluyoruz.
“Kusursuz olun İslam; Müslümanlar değil” sözünü siz de çok sık görüyorsunuzdur. “İnanmışsanız üstünsünüz” ayeti ile birlikte ele aldığımızda “kusursuz bir dinin müntesibi olan bizler her nedense inancın hayata tatbiki noktasında olması gerekenin çok dışında zaaflar sergiliyor ve türlü zilletleri yaşamaya kendimizi mahkûm ediyoruz”. Yani işin edebiyat kısmını ve hamaseti çok iyi beceriyor ama fiiliyat hususunda sınıfta kalıyoruz.
Bu dünyada yapılan her şeyin karşılığını göreceğiz diye bir kaide yok ama sizce de eksik olan ve yolunda gitmeyen bir şeyler yok mu? Birbirimizi suçlayarak bir netice elde edemeyiz ama eksikliklerimizi tamamlamadığımız müddetçe bu devren de böyle gider.
İtidal, adalet ve hikmetle yüzyıllarca dünyaya hükmeden bir neslin evladı olmamla övünen bizler de önceliklerimiz de değişti.
Kudüs davasının ehemmiyeti hususunda kimsenin şüphesi yok ama bu davayı kendi süfli emellerine paravan yapanların bulunduğu da bir vakıa.
İsrail görünürde sadece tek bir İsrail’den ibaret değil. Uluslararası hukukta da işgalci konumundaki İsrail’in pek çok şeyi yapmaya hakkı yok ama “Ben yaptım oldu” mantığını her istediği zaman uyguluyor. Son metal dedektör olayının sahneye konulan oyunun sadece tek bir parçası olduğunu da ilave edeyim. Bu da bir test ve sütre. Arkasında başka şeyler gizli. Takip eden zamanda onlar da sahneye konulacak.
Son olarak şunu ifade etmeliyim: Türkiye Cumhuriyeti öncelikli olarak Kudüs meselesi dahil tüm İslam ümmetinin sorunlarını uluslararası kamuoyuna daha kapsamlı taşımalı ve çözüm noktasında vicdan sahipleri ile kafa yormalı. STK’lara gelince onlar da yurt dışına açılmalı ve devletlerin giremediği alanlara girmeli, halkı Müslüman olan ülkeler öncelikli olmak üzere oradaki vakıf ve derneklerle çözümler aramaya çok ciddi kafa yormalıdır.
Er veya geç bir çözüm yolu mutlaka bulunacaktır Sadece internet ortamında ve sokakta “Kahrolsun İsrail” demekle bu mesele çözülemeyeceği da aşikârdır.