Edeb bir tâc imiş nûr-i Hüdâ’dan,

Giy ol tâcı, emîn ol her belâdan…

Yaratılış olarak insanın kendi başına yaşaması pek zordur. O ancak toplum içerisinde, bir aile ortamında yaşamak durumundadır. Fıtrata uygun olan da budur.

Cemiyet hayatı içerisinde yaşarken de insanlarla münasebetlerimiz pek çok farklılıklar arz eder. Yaptığımız alış-verişler, yolculuklar ve diğer konularda insan şahsiyetlerini tanırız. Bir kimsenin sinirlendiği zaman nasıl bir tavır takındığına şahit oluruz. Ya da menfaatine küçük bir halel geldiği zaman ne şekilde bir tavır sergilediğine de… İşte özellikle böylesi durumlarda, kişilerin kendiliklerinden takındıkları tavır ve gösterdikleri reaksiyonlar, kendilerinin huylarını ortaya koyar. Bunların toplamı da o kimsenin ahlâkını teşkil eder.

İnsanda ahlâk iyi ya da kötü olacak şekilde tezahür eder. Pek tabiidir ki İslâm’ın tavsiyesi güzel ahlâktır. Zaten İslâm’ın gönderiliş gayesi de insanların güzel ahlâk sahibi olmasını sağlamak değil midir? Bu konuda bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

 “O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (3 Âl-i İmran 134.)

İNSAN NE İLE KIYMET ELDE EDER?

İnsan şahsiyetini güzelleştiren şeyin ne olduğunu düşünecek olursak, herhalde aklımıza güzel ahlâk gelecektir. Zira insanın kıymet kazanması ancak onun içeriğindeki değerleri uygulamakla mümkündür.

Bu, gerçekten bizi ilgilendiren en önemli konulardan birisi olmalıdır. Bir insan düşünün ki; şefkati, merhameti, hoşgörüsü, sevecenliği, yumuşaklığı, affediciliği, hayâsı, kin ve hasetten uzak duruşu, gülümsemesi, cömertliği, yardımseverliği, iş görmesi, kolaylık sağlaması, güzel geçimi, aile hayatına değer verip onlara hoş davranması gibi nice özellikleriyle insan olmanın olgusunu elde etmiştir. İman ve ibadet hayatının güzelliğini en belirgin şekilde gösteren gerçekler de bunlardır. Bu meziyetlere sahip olan kişi, Allah sevgisinin derin manâlarını da yaşar. Büyüklerin “Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmalı” diyerek dile getirmeye çalıştıkları ve uygulama çabası içerisinde oldukları hakikat de budur herhalde. Allah’ın (cc) sevgili Rasûlü Hz. Muhammed Mustafa (sav) Efendimiz’in de;

“Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim,” (Malik b. Enes, el-Muvatta’, hüsnü’l-hulk 8) buyurmalarındaki hikmet de ancak böylelikle anlaşılır.”

Şüphesiz ki en önemli sermaye kişinin îman ve ibadet hayatıdır. Ama ehl-i îman ve ehl-i ibadet bir insanın yükselmesi ise ancak bu meziyetlere sarılmasıyla mümkün olacaktır. Hatta böylesi bir insan Allah’a çokça ibadet yapan âbidlerin derecesine ulaşacaktır. Hadis-i şerifte bu gerçeğe şöyle rastlarız:

“Bir mü’min, güzel ahlâkı sayesinde, gündüz oruç tutup gece namaz kılan kimselerin derecesine ulaşır.” (Ebû Dâvûd, Sünen, edeb 7; Tirmizî, Sünen, kitabü’l-birr 62.)

Bu meziyetleriyle birlikte bir Müslüman, İslâm’ın eşsizliğini, güzelliğini ortaya koyar. Onu namazıyla, orucuyla, zekâtı ve haccıyla görürken eğer böylesi eşsiz meziyetlerine de şahit olurlarsa insanlar, onun vasıtasıyla İslâm’ı daha çok kabullenirler. İşte bunun için mü’min kimse, aynı zamanda dininin temsilcisi olduğunu asla unutmamalı, onu güzel yaşamalı ve dine karşı soğuk davrananlara da bu haliyle telkin ve tebliğde bulunmalıdır.

Biliyoruz ki Allah’ın Rasûlü Sevgili Peygamberimiz (sav), eşsiz ahlâkıyla dinini sevdirmiştir. Bu manada yüce Allah (cc) Habîbi’ni şöyle övmüştür:

“Şüphesiz Sen en yüksek ahlâk üzeresin.” (68 Kalem 4.)

“Sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi.” (3 Âl-i İmran 159.)

İşte Müslüman kulluğu, bu derin manasıyla düşünmelidir. Efendimiz’in (sav) eşsiz örnekliğini hiçbir zaman unutmamalıdır. O, arkadaşlarına nasıl davranıyorsa kendisi de öylece davranmalıdır. O, eş ve çocuklarına nasıl davranıyorsa o da buna riayet etme gayretinde olmalıdır. O, ticari hayatta ve diğer hayatında nasıl doğruluğa riayet etmişse o da, onu uygulama çabasında olmalıdır.

HER YERDE HER ZAMAN DUA

Bütün bunların zıddı ise kişinin kötü ahlak sahibi olmasını sağlar ki bu, bir Müslüman için büyük bir kayıptır. Böylesi insanlar iyi arkadaş edinemezler. Aile efradı tarafından sevilmezler. Toplumda, insanlar arasında güzel bir yer edinemezler. İşte bu, önemli bir şahsiyet bozukluğudur. Bunun için de kişi nefsinin terbiyesi konusunda gayret etmeli, ahlâkını güzelleştirmeye çalışmalıdır. Bu manada Allah’ın Rasûlü’nün (sav) şu duaları bizlere ne güzel örnektir:

“Allah’ım! Yaratılışımı güzel yaptığın gibi ahlâkımı da güzelleştir.” (Müslim, Sahih, kitabü’l-birr 74.)

ANNE VE BABALAR NE YAPIYOR?

Kişi kendisi konusunda gayret ederken çocuklarına da güzel örnek olmaya çalışacaktır. Bir anne baba yalan söylerken yavrusuna nasıl doğru söylemeyi telkin edebilir? Kendisi kin ve nefret doluyken çocuğuna nasıl sevgi ve şefkat aşılayabilir?

Hz. Peygamber’in (sav) şu davranış ve sözleri bu konuda ne güzel bir uyarıdır bizlere:

Bir gün Rasûl-i Ekrem (sav) Efendimiz Abdullah bin Amr’ın çocukluğunda, evlerinde misafir iken, annesi ona bir şey vereceğini söyleyerek yanına çağırdı. Rasûlullah Efendimiz çocuğa ne vermek istediğini sordu. Annesi hurma vereceğini söyledi. Bunun üzerine Rasûlullah (sav);

“Eğer aldatıp bir şey vermeseydin sana bir yalan yazılmış olurdu,” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/447) buyurdu.

İslâm ne güzel bir eğitim sistemidir aynı zamanda. İşte bir çocuğun aklında kalan büyük servet… Eşsiz bir nimet!

Ya annesi yanlış yapsaydı?

Bugün maalesef nice anne ve babalar çocuklarına çok büyük yanlışlar yapıyor. Yalana ve harama sanki kendi alıştırıyor? Sonra da ‘bu çocuk niye böyle yapıyor’ diye hayıflanıyor.

AİLEDE GÜZEL HUY

‘Güzel yüzden kırk günde usanılır ama güzel huydan kırk yıl geçse de usanılmaz.’

Ne güzel demişler büyükler.

Bir erkeğin ya da kadının evindeki eşine sertliği, kabalığı ve hoşgörüsüzlüğü acaba ne ile açıklanabilir ki!

Peygamberimizin onca sıkıntı ve telaşına rağmen eşlerine gösterdiği güzel davranış bizlere neler hatırlatıyor acaba? Bakınız hadis-i şerifte nasıl buyrulur:

“Mü’minlerin imanca en mükemmeli ahlâkça en güzel olanlarıdır. Sizin en hayırlınız kadınlarına karşı en iyi davrananınızdır.” (Tirmizî, Sünen, rada’, 11.)

Tabii bu aynı zamanda kadınların kocalarına karşı davranışını da hatırlatır. O gün muhatap erkeklerdi ama Allah Rasûlü sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz onlara da aynı tavsiyeyi yapmış oluyorlar. Eş olmak gerçeğiyle bakarsak böyle anlaşılacaktır ki bunu destekleyen hadisler de mevcuttur.

İşte insanın Allah için hedefleri bütün bunlar olmalıdır. Zira insan ancak bu güzel hasletleriyle olgun bir îmana sahip olabilir:

“Mü’minlerin îmanca en olgunu, huy itibariyle en güzel olanıdır.” (Tirmizî, Sünen, iman 6.)

“Kıyamet günü, mü’min kulun mizanında güzel huydan ağır basacak hiçbir şey yoktur. Allah, fena lâf konuşana buğz eder.” (Tirmizî, Sünen, birr 62.)

İşte İslâm! Bu ve benzeri hakikatlere yapışan kimse, ebedî mutluğu elde edecektir. Rabbimiz hepimize lûtfetsin.

Bu güzel hasletin zıddı çirkin ahlâktır ki o da, onun sahipleri de şöyle yerilir:

“Diliyle iğneleyen, kovuculuk eden, iyiliği daima önleyen, aşırı giden, suç işleyen, çok yemin eden alçak zorbaya, bütün bunlar dışında bir de soysuzlukla damgalanmış kimseye, mal ve oğulları vardır diye aldırış etmeyesin.” (68 Kalem 10-14.)

Hâlbuki İslâm baştanbaşa iyilik ve iyi davranışı emreder:

 “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve maliki bulunduğunuz kimselere iyi davranın.” (4 Nisâ 36.)

O halde, mü’min kimsenin güzel ve çirkin ahlâkı bilmesi, ahlâk-ı haseneyi hayata geçirmesi ve çirkin olandan da kaçınmak için gayret etmesi gerekir.

İşte bu çaba mü’mini imanda kemale ulaştırır, insanı insan eder. Zira o, mü’min-i kâmilin işaretidir.

Rabbimiz ahlâkımızı güzel eylesin ve mizanımızda ağır basmasını lütfeylesin!