Aptal insan, yaptığının sonuçlarını düşünmez.
Kendisi de dahil çevresine verdiği zararın farkına varmaz.
Yanlışına iman eder.
Erdemli bir iş yaptığını sanır.
***
Sahici insanda yalan yoktur.
Hesabî değildir.
Hasbîdir.
Her şeyi Allah rızası için yapar.
Öyle olduğu için ‘ben’ dilini kullanmaz.
***
(Bir uçan halıya binip semaya çıkın.
Dünyayı seyran eyleyin.
Birinci sınıf insanın mebzul miktarda olduğu o kadar çok coğrafya/mekân göreceksiniz ki!
Sahici insanı mumla arayanlar arasında kaybolup gideceksiniz.)
***
İlkeli olmak da güç iştir.
Fedakârlık yapacaksınız.
Kaybetmeyi göze alacaksınız.
Bazen yok olacaksınız.
Yokluğunuz sizi helâk etmeyecek.
Aksine güçlendirecek.
Hiçliğe talip oldukça varlığın kıymetini bileceksiniz.
Paylaşma erdeminin tadını alacaksınız.
Başkalarına göre bir eylem planınız olmayacak.
Onarmaya kendinizden başlayacaksınız.
***
Cesur insan, en çok aranan…
Yılan gibi olmayan, omurga sahibi.
Kahramanlık derdinden çok uzak.
İnandığı değerler için mücadele eden.
Sonunu düşünmeden kavgaya giren.
Girdiği kavgayı sadece kendisi için değil değerleri için de kazanmayı bilen…
***
Omurga sahibi insanın eyvallahı yoktur.
Hangi suda olursa olsun yüzer.
Sudan geçerken paçası ıslanmasın diye her bir adımı için taş döşemez.
Bilir ki çaydan geçerken o paça ıslanır.
Islanacaktır!
Ayrıca ziyanı da yoktur.
Zamana göre renk değiştirmez.
Eğer yaptı ise de…
“Bir zamanlar şucuydum, bucuydum. Kullandım, geçti. Aslında Makyevel’in çocuğuydum” demekten de gocunmaz.
Üç kuruşa satın alınan varlığa tenezzül etmez.
Riyanın rüyasını görmez.
Allah korkusu ile yaşar.
Dokunarak sever.
Ağlayarak anlar.
Anlayarak değer verir.
***
Güçlü insana hasretiz.
Gücünü zamanla takviye eden ve edindiği gücü paylaşan insana…
Kıskanmayan, gıpta eden ve sürekli yetiştiren insana hasretiz.
O güzel atlara binip önden giden…
Varlıklarıyla mekânı ve insanı tenvir eden…
Yokluklarıyla derin meteor çukurları oluşturan insana…
İlkeli…
Dürüst…
Değerleri olan…
Bilgili…
Akıllı…
Hasbî ve samimi insana hasretiz.
Kuru kalabalığa…
‘Tanrıcılık’ oynayanlara…
Vazgeçilmezlik kulesinde oturanlara…
Tufanı kendinden bilenlere…
Açın halinden anlamayanlara…
Bir çocuğun saçını okşamayı tenezzül addedenlere…
Sadece ve sadece Allah için sevmeyenlere…
İz’ansız ve insafsızlara…
Sûreti ve sîreti şeytanlaşmışlara…
‘Var’ı kendi kudreti bilip, ‘yok’a isyan edenlere…
Velhasıl…
‘Sadece’ insan olduğunun idrakini terk etmişleri değil…
***
“Dünyada en kuvvetli insan, en çok yalnız durandır. Bir insana düşen ilk iş nedir? Cevap açık: Kendisi olmak.”
Ve bu neden çok zordur!
***
(Şimdi tekrar binin uçan halılarınıza…
Lütfen binin…
Korkmayın, bakın görüş mesafenizin ulaşabildiklerine…
Göreceğiniz iki şey: Telaş ve panik!
Koltuğunuzu dik duruma getirin.
Güneşliğinizi açın…
Kahvelerinizi yudumlayın büyük bir keyifle…
Hakikati bir kez daha idrak sadedinde…
Binlerce fît yüksekten…
Seyredin insanın şaşkınlığını…)
…………………………………………
*Nuri Pakdil, Bir Yazarın Notlar I