İnsan bazen elinde başkalarından daha çok bir şeyleri olduğunda; bunların bir dostun, bir arkadaşın da yerine geçeceği vehmine kapılır. Aslında lafzen söylemez fakat davranışlarıyla “Benim kimseye ihtiyacım yok” der. Arayıp sormaz, kendini büyük görerek çevresindekileri küçümser. Parası ile her şeyi satın alabileceğini zanneder, parası olmayanlardan uzak durur, paralı olanlara özenir, onlara yakın durur. Bütün bu davranışlar, aslında Allah’ın (c.c.) emanet olarak ona verdiklerinin kendisini adam ettiğini ve bir statü sağladığını sanmasındandır. Oysa adamlık; paranın veya diğer geçici iyi hissettirici nimetlerin seni daha mütevazı bir insana dönüştürmesi ve insanı ve değerlerini baş üstünde tutabilmesidir.
Bütün sıkıntılar insanı küçümsemekle başlar
İnsanın değersizleştirildiği her yer; insanca var olmanın kısıtlandığı bir yerdir. Burada sahip olduğu maddi kazancı ya da sosyal statüsü sebebiyle kendisini üstün görme yanılgısı mevcuttur. Bu paranın ve diğer bütün statülerin, bu dünyadaki ihtiyaçları ve ilişkilerimizi düzenlemek için birer araç olduğunu unutup, insanı var kılmanın, hürmet etmenin ve gelişimine destek olmanın bir ibadet olduğunu gündemden çıkarmaktır. Paranın ulaşılabilecek en değerli varlık olduğu yanılgısını bu dünyada yaygınlaştıran materyalist anlayış, kendisini her yerde o kadar çok gündemde tutuyor ki, insan, zihnine üşüşen bu mesajlardan kolay kolay kurtulamıyor. Hele anne babalar da sürekli, para kazandıran meslekler, para kazandıran işler ve konforlu bir hayat için çocuklarını yönlendirdikçe; para en büyük putumuz hâline geliyor.
Para ile bütünleşenler para gidince ne yapar?
Para kazanınca, değerini elindeki parası kadar sanan, parası kadar konuşan ve çevresinde ancak kendisine benzeyen ya da kendisinden yüksekte olanlarla teşrikimesai yapanlar; bu ilişkilerin ancak elindeki bitene kadar olduğunun ve bunların asla kalıcı bir dostluk oluşturmadığının farkındadırlar. Çünkü parayı hayatın merkezine alanlar, paralarını artırmak ve korumak için gerekeni yapmayı mübah görürler. Gerekirse birbirlerini kandırmak, ayaklarını kaydırmak vb. pek çok şeyi yapmak konusunda sınırları yoktur. İşin asıl trajik kısmı; para kaybolunca, o zamanki dostlar karşı karşıya gelir, birbirini tanımaz ve karşılaşmaktan kaçarlar. İşte, araç olan paranın hayatın merkezine alınmasının en hafif sonuçlarından birisidir bu tablo. Yalnızlık, ümitsizlik ve çaresizlik... Paranın gülümseten ve havalara uçuran etkisi, işte burada insanı kumar oynamaya ya da emek vermeden para kazanma yollarını bulmaya sevk eder. Aslında buralar da para ve itibar kaybetme mekânlarıdır.
Oysa…
İnsan para kazanınca, bu paranın içindeki sadaka ve zekât payını titizlikle ayırıp hemen muhataplarına verme, kalanını da bunları Allah’ın (c.c.) artırıp çoğalttığının bilinciyle şükür içinde israf etmeden ihtiyaçlarına harcamanın peşine düşer. Bu arada, ne kadar kazanırsa kazansın, asla dostlarını göz ardı etmez, onları canı gibi korur. Çünkü dost, kardeş gibidir. İnsanın her anında yanında olacak ve yanında olacağı Allah’ın (c.c.) bir güzel nimetidir. Değil para, zenginlik ve şöhret; dünyanın bütün serveti dostun bir tek selâmına değmez, o kadar değersizdir. Çünkü dost o kadar değerlidir...