Çok uzun zamandan beri ele almayı tasarladığım bu konuyu 24-25 Eylül tarihlerinde Kahramanmaraş’ta yapılacak olan ana teması “istikamet üzere” olan 13. İmam Hatipliler kurultayı vesilesi ile sizlerle paylaşmış olayım.

Öyle kelime ve kavramlar vardır ki, çok şey ihtiva ederler. Sadece sözlüklerdeki karşılıkları onları anlamaya ve anlatmaya yeterli gelmez. Yarım yüzyılı çoktan aşmış bir geçmişe ve geleneğe sahip olan bu okulları anlamak ve anlatmak için temellerini, tarihteki sürecini çok iyi anlamak ve analiz etmek bir gerekliliktir. Bu okulların isminin doğru veya yanlışlığını tartışmak ise bu saatten sonra gereksizdir.

Millet ilk kurulduğu günden itibaren her yönüyle benimsemiş ve o haliyle bağrına basıp sahiplenmiştir. Daha düne kadar ülkenin dört bir yanında inşa edilen bu okullar tamamıyla milletin kendi çabaları, dişinden-tırnağından artırarak yaptığı bağışlarla var olagelmiştir.

Zaman içerisinde bir okul ismi/türü olmanın çok ötesine geçmiş ve bir dava, bir model ve sevda haline dönüşmüştür. Bu davayı anlamak için çok bilge, çok zengin veya çok geniş bir çevreye sahip olmaya gerek yok. “Samimiyet” ve “gönül zenginliği” yeterli.

Nice isimsiz kahraman ellerinde bağış makbuzları, sırtlarında heybelerle köy/kasaba dolaşarak bu okulları inşa edebilmenin gayretindeydi . Farkında olmadan bir medeniyet inşa ettiler. Pek çok kimse rahat döşeklerinde sıcacık çaylarını yudumlarken isimleri çoktan unutulmuş birileri imam hatip okullarının inşaatlarında gönüllü amele olarak çalıştı. Bu okul sıralarında bir gün dahi öğrencilik yapmayan kimileri imam hatip misyonunu şiar edinerek pek çok şeye siper oldular.

Cumhuriyet in kuruluşunun ardından bilhassa tek parti döneminde Kur’an’ın yasaklanması, ezanın Türkçeleştirilmesi ve dini eğitimin yasaklanması sürecinde en büyük mesele olan ‘iman’ iken bunu önceleyen Bediuzzaman Said Nursi ve Süleyman Hilmi Tunahan gibi gönlü yananlar ortaya çıktı: Öncelikli hedef milletin imanının kurtarılması idi. Diğer bir deyişle içe dönük bir hareketi başlattılar ve bu uğurda çaba gösterdi; ayısız eza ve cefalara muhatap oldular.

Çok partili sisteme geçilmesinin hemen sonrasında ilki 1958 yılında kurulan imam hatipler ise zamanla dışa dönük bir hareket halini aldı: kişinin imanını kurtarmanın ötesine geçilerek hedef kitle olarak topluma odaklanıldı. İlerleyen süreçte Milli Görüş’ün mimari Necmettin Erbakan imam hatip misyonunu sahiplendi, geliştirdi ve ana omurgasının oluşmasını sağladı.

İmam hatipler daima değişik vesayet odaklarının ana hedefi oldu. 28 Şubat ile en büyük darbeyi aldı. Erbakan’ın post modern darbe ile uzaklaştırılmasının ardından göreve getirilen koalisyon hükümeti 8 yıllık kesintisiz eğitim bahanesiyle imam hatiplerin orta kısmını kapattı. Türkiye genelinde öğrenci sayısı 60 binlere kadar düştü.

2013’de orta kısımları yeniden açıldı. Katsayı adaletsizliğinin ortadan kaldırılması ve başörtüsü sorununun da çözülmesiyle imam hatipler tekrar milletin teveccühüne mazhar oldu; öğrenci sayısı 1 milyon 300 bini geçti.

Hiç şüphesiz 28 Şubat in indirdiği darbeden sonraki en önemli kırılma noktası Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir imam hatiplinin önce başbakan, ardından da cumhurbaşkanı olmasıydı. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası TSK’ya girişin de önünün açıldı.

Nicelik sorunun ortadan kaldırılmasıyla herkesin odaklanması gereken tek bir nokta kaldı: Nitelik.

Artık bu herkesin bu uğurda çaba harcaması gerekiyor. Güzellikler sizinle olsun.