Bir yandan temel ihtiyaçlarını karşılamak için, hayat ile mücadele ediş, diğer yandan tüketim kültürüne hizmet.  Bir ucu değerler ile beslenen toplumun tamamlandığı yer, deformasyona uğramış ahlaki dokudur. Arada kalmışlığı tetikleyen medya faktörü,  hızına hız katarak gelişirken, teknoloji çağının yeni nesli  ‘üretmek’ kelimesinden bir hayli uzak. Çünkü yeni yapılanma içine girmek isteyen genç nesil, fikren çağı ile uyumsuz olduğu için, donanımlı çizgisinde uyuşmuşluğa terk ediyor kendini. Ve toplumun açık yarası olarak gündem olan aile, tüketim basamağından nasibini bir hayli fazla almakta. Modernleşme süresinde aileden koparılan kadının getirildiği yer, bugünün tartışma konusu. Yarın insan gücünden istifadenin minimum seviyeye çekilmesi, müthiş bir daralmayı başlatacaktır. Dünü, bugünü ve yarını arasında insan, nerede olmalı başlığını tarihe konduramayan millet, kendi elleri ile tarihini siler. Ailenin parçalanması, kadın hakları ile kadının yanlış minvalde sahneye getirilmesi, dijital çağ neslinin bilgisini pazarlayamayıp tıkanması, mutsuzluk ve arayış akışını hızlandırmıştır. İnsan ait olduğu parçada, bütünlüğünü sergileyebiliyorsa yaşam gayesini olgunlaştırabiliyorsa, huzurludur.  Kendi içinde tutunamayanlar, dıştaki güce hamallık yapmak zorunda kalacaktır.  Yaratılışa üflenen insanoluş nefesi, Müslümanın kimliğidir.

Kendi coğrafyamızda başka milletlerin rüzgârına kapılmanın özetidir kimlik kaybımız. Milli beraberliği, İslam şuurunu, insan kalma bilincini ve tarihi yok ediş ile hüküm sürmek değil mi ticari rantın tanımı. Madden ve manen sömürülen ülkelerin insanları, bugün başka insanlar olarak doğuyorken, insan haklarından bahsetmek ne kadar hoş karşılanabilir ki.

Batının yaşam kimyasına karışmak için, kendi kültürünü hiçe sayanların yetiştirdiği nesli korumak hepimizim temel vazifesi. Yarın var olmak istiyorsak, bugün gençliğin ruhuna erişmemiz şart. Manevi tükenişi besleyen, hızlandıran, insanı aslından koparan ticaret ağı, tekelde hız kazanmaya devam ettiği müddetçe azınlığın konforunateslim olmayamecbur kalacağız. Ve huzuru kaybederek, lüks yaşam sahiplerini, kendimizden taviz vererek beslemeye devam edeceğiz.

Huzuru nasıl tüketiyoruz diye sorduğumuzda içimizdeki ışık bize rehberlik yapacaktır. Milleti ayakta tutacak; türkülerimiz, ilahilerimiz, mânilerimiz, şiirlerimiz, hikâyelerimiz bizi kendimizile yüzleştirmeyip, ticari akımın birparçası olmamıza göz yumuyorsa, yarınların sahibi ruhu, aç olan nesiller olacaktır.

Değerlerimizin işlendiği bir programa, filanca markanın katkıları ile sunulmuştur alt yazısı geçiliyorsa, o markanın reklamı müthiş bir tüketim açlığı oluşturuyorsa ki, oluşturuyor. İşte bu noktada insan tüketime nasıl alet olduğunu algılamalı. Özenti ile gösterişe yükleme yapan mesajlar çoğaldıkça insan kendine tezat olmaya devam edecektir. Bugünün penceresine -Alışveriş, mutlu etmez, uyuşturur. – cümlesini bırakıyorum.