21. yüzyılın epistemolojisi, küresel/yenidünya düzeni gerçekliğinin siyaset sosyolojisi, ekonomik ve askeri psikolojisi, vs. bütün bu etken batılı/modern Firavunun kavramsal mantık düzleminin dışında, Millet olarak dirilişimizin arefesinde, ‘Hicret’imizin 1438. sırasında, ‘Yesrib’ leri ‘Medine’ kılmak için biz Muhacir ve Ensar topluluğu ‘CEM’ olma halini yaşamaktayız.
Aziz İslam Coğrafyasının üzerinde, asırlık işgaller ve tecavüzler neticesinde ‘Şer’ olarak cereyan eden, şu kaotik ve anarşik ortam ve süreç, aslında bizim dirilişimiz için afak/dışımız ve enfusumuzda /içimizde arınma nedenimizdir.
Toplumlar denizlere benzer. Fırtınalar, dalgalar ve bunların dış sebepleri med ve cezirler denizler ve deniz içre varlıklar için bir rahmettir. Fırtınalar ve dalgalar olmasa denizler temizlenme imkânına kavuşamaz, kokuşup bataklık haline dönüşerek içindekilerle birlikte, kuruyup yok olmaya mahkûm olurlar.
Yüz yılı aşkındır yaşadıklarımız, bizi zemmedip edilgen hale getiren modern firavun sisteminin afakımızda ördüğü kavramsal mantık zindanından kurtulma imkânını bahşetmiştir. Diğer yandan bu süreç içinde vehimlerimizin mezhep, meşrep, tarikat, cemaat, kavim ve aşiret vs. üzerinde üretmiş olduğu, tarihsel ve kültürel hurafat kirinden de kurtulma imkânını bahşetmiştir.
Kendi medeniyet temelimiz olan, ‘Mekke’/ruh, ‘Medine’/beden arasındaki med/Muhacir, Cezir/Ensar münasebetimiz, ‘Hicret’/dalga ile başlamıştır.
Hicret, kendisine ‘Yesrib’ gibi ‘Vatan’ kılabileceği yere yönelir ve orayı ‘Medine’ gibi ‘Devlet’ kılar ve ‘DİN’ini tamamlanmış olur. Bu sebeple ‘DEVLET’i olmayanın ‘DİN’i yoktur.
Modern zamanlarda, etken ehli küffar mantığı, her şey gibi ‘DEVLET’ kavramımızın da içini boşaltarak iğdiş etmiş ve insanlar yüzlerce ‘devlet’ vehmetmiştir. Oysa hakikatte, yeryüzünde iki ‘Millet’ ve iki ‘Devlet’ten başka bir şey yoktur. Modern edilgen zihne ‘Devlet’ diye yutturulanlar aslında bir askeri ve siyasi organizasyondan ibarettir. İşin özeti, ‘İslam Milleti’ ve ‘Küfür Milleti ile bunlara mahsus devletten başka ‘Devlet’ yoktur.
Yaşadığımız şu modern zamanlarda, idrak ettiğimiz Hicretimizin 1438. Yılı, afak ve enfusumuzda bir arınma ve muhacir ve ensar olarak cem olma sürecine tekabül etmiştir.
Bu ‘Diriliş’ idrakine müdrik, Reisi Cumhurumuzun, insanlığa/afaka yönelik üslubu, bütün ırkların, kavimlerin, kabilelerin ve aşiretlerin üstünde ‘Medeniyet’ üslubudur. Millete/enfüsa yönelik üslubu, bütün mezheplerin, tarikatların, meşreplerin, cemaatlerin ve ideolojik kitlelerin üstünde, aziz ‘İslam’ın üslubudur.
Anadolu’ya bir ayağını koyup, diğer ayağıyla, bütün bir islam coğrafyasını şehir şehir selamlaması bu ‘Diriliş’ idrakinin gönlüne sahip olmasındandır.
Bir yanda Medeniyetimizin gönlüyle, ‘Dünya 5’den büyüktür’ derken bütün bir yeryüzü mustazaflarının/ezilmişlerin, tüketim kölesi haline getirilmiş insanlığın vicdanlarının dili olmuştur.
Diğer yanda, ‘Allah bizi Sünnilikten, Şiilikten, şu tarikata bu cemaate mensubiyetten hesaba çekmeyecek, Müslümanlığımızdan hesaba çekecektir.’ derken, aziz İslam’ın dili olmuştur.
Atalarımızın, “Üslubu beyan aynıyla insan’’ / ‘Bir insanın insanlığı (kişiliği, karakteri, değeri) konuşmasına ve konuşmasında tercih ettiği üslûba (ifade tarzına) yansır, onu orada görebilirsiniz.’ Hikmeti cihetinden bakıldığında Reisin Üslubu budur vesselam…