1-Kilis’in karşısındaki bölgeden sürekli olarak Kilis’teki otellere, okullara, evlere, sokaklara bombalar isabet ediyor. Türk devleti arajman(!) kuralları filan diyerek Kilis’in karşısındaki bölgeyi terörden arındırmak için gerekirse Suriyeli muhaliflerle birlikte bir girişimde bulunmaktan aciz mi? Kendi vatandaşımızın canı neden bu kadar ucuz? Batı başkentlerinde bir bomba patladığında üstümüze bombalar yağar, ülkeler işgal edilir. Akan bizim vatandaşın kanı olunca bu kayıtsızlık neden? Şehirlerde infilak ettirilenlere hiç girmiyorum.
2- İncirlik hava üssünden kalkan Amerikan uçaklarının PYD’ye mühimmat sağladığı gazete haberlerine konu olacak kadar alenileşmişken İncirlik’i neden kapat(a)mıyoruz? Hangi ittifaktan, hangi çıkardan, hangi stratejik akıldan hareket ile beyaz adamın gözümüzün içine baka baka bu milletin geleceğine ve bölgeye ihanet etmesine izin veriyoruz?
3- MKEK’nin başında bulunan alçak, devletin en önemli projesine ait bilgileri kelepir fiyata satarken alıcının ihbarı sayesinde yakalandı. Alıcı, vatansever bir işadamı olmasaydı kim bilir bu bilgiler kimlerin eline geçecekti? İşin daha da korkuncu bu kurumun başında bulunan adamın bugüne kadar hangi bilgileri kime sattığı hakkında henüz bir malumatımız yok. Soruyorum, bu tür önemli kurumlarda yöneticilik yapan şahısları izlemek, dinlemek, araştırmak hususunda devlet yeterince hassas mı? Bu tür stratejik kurumların kritik pozisyonlarında çalışanlarla ilgili MİT başta olmak üzere devletin istihbarat kurumlarının sürekli bir rikkat ve gözlem içerisinde olması gerekmez mi?
4- Ensar vakfında meydana gelen olayla ilgili olarak en azından Ensar Vakfı’nın başında bulunan zatı muhteremin yada Vali’nin, Milli Eğitim Müdürü’nün (Eminim ki her biri birbirinden değerli, yedirilmemesi gereken kişilerdir) bu olayda doğrudan yada dolaylı sorumluluğu bulunan kişilerin nezaketen istifa etmesi kamuoyunda biriken infialin hafiflemesini sağlamaz mıydı? Evet, memlekette yaşanan trajedilerden sonra gelişmiş bir istifa kültürümüz yok ama bu duyarlılık ufaktan ufaktan vücut bulsa çok mu garabet sergilemiş olurduk?
5- Kuşkusuz, medyanın gücü tartışılmaz. Milli ama ulusçuluk yapmayan, yerli ama şerre hizmet etmeyen bir medyanın varlığı elbette önemli. Lakin eleştiriye karşı bu hoşgörüsüzlük, muhalif seslere karşı bu tahammülsüzlük bize zarar verir. Bizi yereni sevmesek de hep övenden de az kuşku duyalım. Koroya katılmayan kilise müritlerinin sesini kısmayalım. Dâhilde tutamadıklarımızı en azından haricileştirmeyelim.
6- Nepotizm diyor Başbakanımız! Ne güzel, bir kelime daha popüler oluyor. Hayranıyım ervah-ı ezelden Hocamın. Lakin şunu da sormadan geçmeyelim üçüncü köprüden. Canım İstanbul’a bu yerden bitmeler dikilirken izinleri kim verdi? Belediyeyi yöneten CHP, bakanlık koltuğunda oturan MHP eşkâli mi taşıyordu? Hamaset ilm-i siyasete dâhil tamam da –ba’de harabül Basra deyimindeki gibi- İstanbul gözlerimizin önünde harap olduktan sonra bu cenaze ağıtçılığını anla(ya)mıyorum.
7- Daha önce de sordum, yine soruyorum, sormaya da devam edeceğim; ta ki bu mevzu(cari ve uydurma) hukuk sona erene kadar. Aklı evvel yahut aklı eren fark etmez, çıkıp biri bana söylesin; İmam Hatip Lisesi mezunları niçin askeri okullara alınmıyor? Bu mekteplerden ne tür tehlikeli tipler(!) mezun oluyorsa bilmek hakkımız. Burada devletin ve milletin bekasına dair bir risk varsa çocuklarını bu okullara gönderen vatandaşı uyarmak zorundasınız.
Daha başkaca sorularım vardı ama yedi mübarek sayıdır, bir haddir; haddi aşıp hadde maruz kalmayalım diye kesiyorum. Artık onları da başka hiç kimselere sorarım. Allah kerim…
Sevgili okur, sen benim hezeyanlarıma bakma! Elbet bu olanlarda bir hikmet-i hükümet vardır. Cahallık bizimki…