Ülkemizdeki muhalefetin bir konu hakkında net bir tavrı yoksa, ya da aslında var olan tavrını yüksek sesle dile getirmekten imtina ediyorsa kurduğu tek bir cümle vardır: Gündemi değiştirmeyelim. Ayasofya Camii’nin ibadete açılması gibi netameli bir konu hakkında da tutumları değişmedi.

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “saray ne zaman başı sıkışsa Ayasofya’yı gündeme getiriyor” derken, SP lideri Karamollaoğlu da, benzer şekilde iktidarı gündemi değiştirmekle itham etti. Akşener ise her zamanki kurnazlığıyla işi daha da çetrefilli hale getirmek için araştırma önergesi verdi.

90’lı yıllardan bu yana tüm kazancını “dindar kitleleri istihza dolu cümlelerle ezmeye borçlu olan” ve her ne hikmetse “kimi dindarların” eteğinin dibinde içini dökmek için kıvrandığı Ruşen Çakır‘a göre Ayasofya, “Menderes’ten bu yana tüm sağcıların” başat istismar konusu ve Erdoğan sezonu yeniden açtı.

AYASOFYA’YI KİM GÜNDEMLEŞTİRDİ?

Peki gerçek bu mu? Ayasofya gündemi Erdoğan’ın mı eseri?

Hepimiz biliyoruz ki, bu konuyuCumhurbaşkanımız açmadı. Bilakis, Saadetçiler başta olmak üzere hükümeti kendi iddiasıyla tenakuza düşürmeyi hedefleyen pek çok dindar ve milliyetçi çevre bunu sürekli gündemleştirdi. Buna karşın Erdoğan defaatle şimdi bunun “sırasının” olmadığını söyledi.

Öyleyse neden konuşuyoruz.

Çünkü, 2 Temmuz’da görülecek davanın tarihi yaklaştıkça muhalefet, Danıştay’dan karar olumlu çıksa bile iktidarın buna “gücünün yetmeyeceğini” söylediği için Ayasofya’yı konuşuyoruz.

Batı’dan gelecek baskı konusunda ise Cumhurbaşkanı net bir şekilde tavrını koydu. Bunun bir egemenlik meselesi olduğunu ve “karar alırken hiçbir yabancı gücün ne diyeceğini dikkate almayacağını” ifade etti.

İktidarın gücünü Ayasofya üzerinden test etmeye çalışan muhalefet, mesela on yılda on milyon genç yaratan CHP iktidarının, 1934’de hangi baskıyla Ayasofya’da ibadeti yasakladığını açıklayabilir mi? Ya da İsmet İnönü kabinesinin Bakanlar Kurulu kararında Atatürk’ün imzasının gerçek mi, sahte mi olduğunu net bir şekilde açıklayabilir mi? Yoksa, Erdoğan 86 yıllık esaretten sonra Ayasofya’yı yeniden özgürlüğüne kavuşturunca mı, Atatürk’ün imzasının sahte olduğunu iddia edecekler?

CESARETİNİZ VARSA KONUŞALIM

Gündem değiştirmeyelim. Ne konuşalım mesela?

100 yıl sonra Libya halkının Türk bayraklarını bir kurtuluş ümidi olarak dalgalandırmasını “kime” borçlu olduğumuzu konuşalım mı?

Ya da bir Ermeni televizyoncunun Türkiye’ye hakaret etmesi üzerine binlerce Lübnanlının Türk bayraklarıyla hesap sormaya gitmesini “neyin” sağladığını konuşalım isterseniz.

Fakat isterseniz, 2001 krizinde ülkeyi uçuruma sürükleyen Kemal Derviş’in Hazine Müsteşarı “Faik Öztrak’ın İMF ile yaptığı gizli görüşmeleri” de konuşabiliriz. Belki o tarihte 20 bankanın nasıl battığını, milyarlarca doların milletin sırtına nasıl yüklendiğini öğrenmiş oluruz. Bugün İMF’den kurtulan Türkiye’nin “karanlık odalarda” kimlere peşkeş çekildiğini anlamış oluruz.

Hatta, milliyetçilik konusunda kimseye fırsat vermeyip, “Suriye’de Türk Lirasının kullanılmaya” başlamasından rahatsızlık duyan İyi Partili İlay Aksoy‘u da konuşabiliriz.

Başbakan iken Ayasofya güzellemesi yapıp, iktidardan düşünce bunun suni bir gündem olduğunu söyleyen Davutoğlu’nu da konuşabiliriz. Lakin, bu gerçekten lüzumsuz bir önem atfetmek olurdu.