Bu bir saldırı. Sadece insanımızın cebine karşı değil, geleceğimize karşı. Üstelik bu saldırganlar hiç de azımsanacak güçte değiller.

Tarlada 4 lira olan domatesin, pazarda 30 liraya satılmasının bir izahı var mı? 3,75 TL’ye çiftçinin sattığı sivri biber nasıl olurda İstanbul’un dar gelirli semt pazarlarında 70 TL’ye arz-ı endam eder?

BİR SİYASİ ARAÇ OLARAK DOMATES

Türkiye 13,2 milyon ton domates üretimiyle dünyanın en büyük dördüncü üreticisi konumunda. Kovid-19 salgınına rağmen geçtiğimiz yıl üretimimiz yüzde 3 artış gösterdi. Fiyat artışında önemli rol oynadığı ifade edilen “domatesin çoğunu ihraç ettiğimiz” söylemi de gerçeği yansıtmıyor. 2021’de yaş ve kuru toplam domates ihracatımız 296 bin ton olarak gerçekleşti. Yani toplam üretimimizin yüzde 3’ü bile değil. Bu satışın Türkiye’ye katkısı ise 730 milyon dolar oldu. Bu rakamlar da gösteriyor ki, domatesin böylesine fahiş fiyatlara satılmasında ne ihracatın fazlalığı ne de üretim miktarının düşüklüğü iddiası gerçekçi değil.

Akaryakıt fiyatlarının son birkaç ayda astronomik düzeyde artmasının, nakliyeyi etkilediği, bu yüzden fiyat artışındaki ciddi kısmın bundan oluştuğu iddiası ne kadar gerçek? 6 TL’ye tarladan çıkan bir ürünün frigolu araçlarla Antalya’dan İstanbul’a ulaşması durumunda kg maliyeti 1,64 TL. Yani ürün İstanbul Hal’ine 7,64 TL’ye ulaşmış oluyor. Asıl sorun da bundan sonra başlıyor zaten.

İstanbul’da satılan domatesin hepsi böylesi uzun bir yolculuk da yaşamıyor. Çünkü Türkiye’nin toplam domates üretiminde Antalya’nın katkısı yüzde 19. Bursa, Balıkesir ve Çanakkale’nin toplam üretimi ise Antalya ile eşit. Yani pazarda gördüğümüz domatesin tamamı 750 km yol kat etmiyor. Önemli bir kısmı İstanbul’un yanı başındaki Bursa’dan ya da 4 saat uzaklıktaki Çanakkale’den geliyor.

HAL YASASI HEMEN

Öyleyse domatesi neden bu kadar pahalı yiyoruz? Halin ya da zincir marketlerin kapısından 7,5 liraya giren domatesi tezgâha 30 TL’ye koyanlar kimler?

Artık bir yılan hikâyesine dönen “Hal Yasası” çıkmadan, gıda ürünlerine tarladan sofraya kadar kimlerin müdahale ettiği şeffaf bir şekilde ortaya konulmadan bu sorunun çözülmesi mümkün görünmüyor. Oturdukları yerden inanılmaz paralar kazanmak için kâğıt üstünde defalarca mal satışı yapanların, malları stoklayıp pazara vermeyerek fiyatını arttıranların canımıza kasteden teröristlerden hiçbir farkı yok.

Terörle mücadele nasıl askeri, siyasi ve sosyolojik bir bütün olarak ele alınıp topyekûn şekilde yapılıyorsa, gıda teröristlerine karşı mücadele de aynı kararlılık ve disiplinle yapılmalı. Bu durumun şakası yok.

Cumhurbaşkanımız iki ay önce yaptığı açıklamada: "Tüketiciye yönelik üzerinde çalıştığımız dört düzenlememiz var. Birisi tüketiciyi korumaya yönelik bir düzenleme. O bitmek üzere. İkincisi e-ticaretle alakalı düzenleme. Üçüncüsü perakende ve dördüncüsü de hal kanunu. Bunların hepsi birlikte düşünülmeli. Halleri tam anlamıyla kayıt altına almak istiyoruz. Çıkacak olan düzenlemeyle hem hal içerisindeki yönetimin regüle edilmesini hem oraya üreticilerin girmesini sağlayacağız. Yani orada belli bir kotada üretici birliklerine bir kontenjan vereceğiz ve onların hallere girmesini sağlayacağız ki fiyatların dengelenmesinde bir rol oynayabilsinler. Tabi taslağımız var ama bu düzenlemeleri yapıp akabinde onu geçireceğiz. Bir sıralaması ve bir mantığı var kendi içerisinde" demişti.

Öyle görünüyor ki, Cumhurbaşkanı bu konuyu etraflıca planlamış durumda. Libya’da Rus-Fransız beslemesi Hafter’e diz çöktüren, Suriye’deki terör koridorunu Mehmetçik’in demirden pençesiyle darmadağın eden devletimiz için pazarı yangın yerine çeviren bu açgözlü çeteyle mücadele etmek zor olmamalı. Fakat acele etse iyi olur. Çünkü Karabağ’da mağlup olanlar, Afrin’de bozguna uğrayanlar domatesin fiyatına bakıp ellerini ovuşturuyor.