Her iki meslek alanında son zamanlarda gerçekleşen olaylar üzerinden genellemeye gitmeden bazı tespitlerin yapılması gerektiğini düşünüyorum. İlk başta şu gerçeği göz ardı etmememiz gerekir; ülkemizde gündemi ve hatta geleceği yorumlama açısından çok nitelikli gazetecilerin ve akademisyenlerin varlığı aşikar. Fakat bu gerçeğin çok da yaygın olmadığı ise herkesin malumu.

Genellikle güncel ve tarih üzerinden gerçekleşen olayların analiz ve karşılaştırılması ile yorum ve öngörüye dayanan gazetecilik mesleğinin yanında bilimsel bir çerçevenin dışına çıkmayı ayıp olarak gören yorum ve öngörüyü aşırıya kaçırmaktan korkan bir akademisyenlik mesleği söz konusu desek yanlış olmaz.

Çoğu akademisyenin ülkemizde gerçekleşen olayların somut olmadığı için dış faktörleri göz ardı ettiğini daha önceden belirtmiş olsam da bu faktörü göz ardı etmeden gündemi yorumlayan akademisyenlerin varlığı malum. Burada önemli bir nokta bazı akademik çevrelerin gazetecilerin yorumlarını ütopik bulması ve bilimsellikten uzak olarak algılaması. Bu durumun bazı noktalarda gerçekliği yadsınamaz olsa da bilimsel olarak kaynağı olmayan her yorum ve ön görünün ütopik olarak algılanması da çok mantıklı durmuyor.

Çoğu zaman akademisyenlerce kaynağı belirsiz ve bilgileri hayali olduğu için yazılarından dolayı eleştirilen bir köşe yazarının ABD Dışişleri Bakanı’nın haftalar öncesinde görevden alınacağını ve bunun arkasındaki lobinin BAE ve S. Arabistan olduğunu yazması ve sonrasında bu öngörünün gerçekleşmesi durumu biraz daha anlatmak istediğimizi açıklığa kavuşturuyor desem yanlış olmaz.

Diğer bir önemli nokta ise akademik dünya ile medya dünyasının ekranlarda izlendiği gibi barışık olmadığı gerçeği. Hatta günümüzde ekranda yer alan akademisyenlerin bilimsellikten uzaklaşıp popüler kültüre hizmet ettiklerine dair kanaatin akademilerde çok yaygın olduğunu söyleyebilirim. Her ne kadar aynı düşüncede olmasam da bu duruma neden olan faktörleri de ortaya koymak gerekir diye düşünüyorum. Akademilerde bir gazeteci veya köşe yazarının değindiği konuyu ele almanın gereksizlik olarak düşünülmesi ne kadar bilimsellikle bağdaşır veya bağdaşmaz tartışılır ama mesleğinde yılların emeğini harcamış ve deneyimler kazanmış bir kişiyi de yabana atmak çok faydalı olmasa gerek.

İşin özü veya konuyu getirmek istediğim nokta şurası; Gündemi ve gerçekleşen olayları yorumlama açısından her iki camianın varlığı ve işbirliği daha önemli. Şu an ekranlarda öyleymiş gibi görünse de akademilerde söyleyişlerden ibaretmiş gibi görünen bu birlikteliğin sınıflarda ayrışmaya gittiği gerçeği ile karşı karşıyayız. Medya dünyasındaki gündemi yorumlayanları dışlayıp sadece kaynak bazında öğrenciye yol göstereceği düşünülen kitapları sunmak bu nesle verilen en büyük zararlardan biridir diye düşünüyorum.

Köşe yazısı diye günün gerçekleşen haberini aynen yazan kişilerden ziyade yorum ve analiz gücünü köşesine taşıyabilen medya mensupları akademilerin ilgili fakültelerinde değerlendirilmeli. Akademilerin ve medyanın olayları tartışırken ele ele verip daha nitelikli bir şekilde gençlere gerçeği anlatmayı başardıkları bir Türkiye bu dönemde gerçekleri yorumlamada daha iyi olacaktır düşüncesindeyim.