Çok farklı bir meseleyi ele alacaktım bu yazıda. Fakat gelin görün ki ne vicdanım el verdi buna ne de nefretim. Elimde değil, bünyem kaldırmıyor ihaneti. Yoruluyorum. Ulvi fikri mukaddes köklerinden koparıcı bir kanser mikrobu fink atıyor zihnimde. Eşsiz bir davanın hizmetkârı olmakla mükellef insanoğlunun, öz iradesiyle kendini “belhum adal” (hayvandan aşağı) bir dereceye layık görüp, bu nispette haiz olduğu idrak cevherini çukurlaştırmasına şahit oluyorum. Kanıma dokunuyor. Şanlı milletimize ilahi bir dokunuşla nakşedilen ve ara ara kendisini nadasa bırakan aidiyet duygusunun, kudretli bir tazyikle yeniden fışkırışını engellemek için, hadsiz çabalarla hendek kazan şerefsizler kanıma dokunuyor. Onlardan da çok, bu namussuzluğa yatak hazırlayan ikiyüzlü (güya) vatandaşlar beni yıpratıyor.
Vatanı sevmek, bayrak uğruna canından, evladından geçmek, hatta doğum döşeğindeki eşini “Evde doğursun, insanların bize ihtiyacı var” diyerek kendi haline bırakmak kuvvetli bir imanın, mutlak olana inanmışlığın bir göstergesidir. Büyük nimettir kardeşim bu, büyük nimet! Kanı bozuk nasipsizlerin irin pompalayan kalpleri Allah(cc) tarafından öylesine mühürlenmiş ki, bütün bir dünyanın şahit olduğu iman ve şahsiyet kavgasına başarısız bir tiyatro oyunu muamelesi çekiyorlar. Erdoğan nefreti idraklerini öylesine kör etmiş ki, ATM kuyruklarından gizli bir hayranlıkla seyrettikleri bu kutlu milleti, çakma destanların beleş pilav peşindeki açgözlü maymunları(!) yerine koymaktan vazgeçmiyorlar. Bu denli vasat, bu denli basiretsiz, bu denli haysiyetsiz ve bu denli onursuzlar. Ve dahi her ne kadar müşahhas kimliklerinde Türkiye vatandaşı sıfatıyla etiketlenseler de, hiçbir vakit bu izzetli milletin gerçek bir ferdi olamayacaklar.
Şahsım adına belirteyim ki şunu unutmasınlar: Mesele Recep Tayyip Erdoğan değildir. Mesele Erdoğan’ın çok daha ötesinde, ötelerinin de ötesindedir. Erdoğan bizim nazarımızda, bu ötelerinde ötesindeki meselenin, bu büyük davanın, yalnızca yüksek rütbeli hadimliğine talip olmuş bir lider figürüdür. Yüzyıllar boyu din-i mübin-i İslam’ın sancaktarlığına soyunmuş bu şerefli milletin; sünnet ehli akidelerini, topyekûn toprak birliğini ve hakikate köle bir düsturla tam bağımsızlık idealini muhafaza etmekle yükümlü bir devlet reisidir. Nefse en küçük bir pay biçmeyici bu kutsal vazifenin icraat planında, bize düşen; kendisine dua etmek, sözde içimizde ve alenen dışımızda at koşturan küffar takımına karşı dibine kadar arkasında durmaktır. Biiznillâh duracağız da! Kudurun, köpürün, çıldırın. Biz bu davadan caymayacağız.
Kollarımızı açacağız bir makas edasıyla. “Durun kalabalıklar!” diye haykıracağız. “Bu cadde çıkmaz sokak!” diyeceğiz yığınlara şair kelâmı gibi. Hakkı ezen bir adalet terazisini topyekûn vicdan hükümlerine çivilemek için kilometrelerce yol yürüyen asalakların, en mukaddes ideallerimize yönelik tasavvur ve tasarruflarımızı kör baltalarla doğramasına müsaade vermeyeceğiz.
Selam olsun milli ruhunun ve iman haysiyetinin iffetini kollayanlara!..
Gazap olsun bayrak namusunu satılığa çıkaran ırz tüccarlarına!..
NOT: iblis’in soyları yine iş başında. Siyonizmin şeytanları; içli nefesimiz ve hûlyalardaki vahdetimiz olan Kudüs’te Müslümanları katlediyor. Mescid-i Aksa’nın saffetli ruhu daha da inciniyor her geçen gün. Ne olabiliyoruz ne de ölebiliyoruz bu mukaddes dava uğruna. Hiç değilse kin güdelim, dualar edelim. Gecenin Rabb’i güneşi de doğuracak elbet.