15 Temmuz’un yıldönümünde milyonlarca insan büyük bir olgunluk içerisinde hem şehitlerini andı hem de büyük bir beladan kurtulmanın şükrünü yaşadı. Yani bir tarafta hüzün diğer tarafta şükür, iki duyguyu aynı anda yaşamanın fotoğrafıydı şehitler köprüsündeki görüntü. Acılar, hüzünler insanları olgunlaştırır. Bu büyük acı milletimizi olgunlaştırdı daha vakur hale getirdi. Daha anlayışlı, daha sabırlı olduk. Millet olmanın birlik ve beraberlikten geçtiğini bir kez daha anladık. Birlik ve beraberliğin temelinin de maneviyatta olduğunu kavradık. Zayıflayan, küllenen değerlerimizi yeniden hatırlama lütfuna erdik.

Akşam güneşinin ufuktan çekilmeye başladığı saatlerde Şehitler Köprüsü’nden Çamlıca’ya doğru oluşan al bayraklı tablo muhteşemdi. Bu muhteşem kalabalığın tek bir talebi vardı: Adalet. İhanetin cezasız kalmamasını ve bu acının ancak idamla yatışacağını ifade eden sözler söylendi. Onun dışında büyük nümayişler, haykırışlar olmadı. Adalet tecelli etmezse zulmün devam edeceğini biliyordu bu feraset sahibi millet.

Güneşin batışıyla oluşan turuncu ve mavinin ahenk içinde olduğu tabloya yükselen bir mavi ışık eşlik etti. Bu ışık 250 şehidin adının anıldığı anda gökyüzüne yükseldi. Ve ışıklar birleşerek semaya yükseldi. Tıpkı şehitler gibi…  “Allah yolunda öldürülenler için ‘ölü’ demeyin. Onlar diridirler; lâkin siz farkında değilsiniz.”(Bakara:154)

Köprüde tanklara yürüyen kahramanların ve can yoldaşlarının artık onları gözeten birer fidanları oldu. Fidanların abideleştirildiği bir de anıt. Her şey sade anlamlı ve maneviyata uygun… Her gün yüz binlerce insanın geçtiği bu mekânda hatırlanmak için bunların yeterli olduğunu düşünüyorum.  Düşünenlerden, sebep olanlardan, yapanlardan Allah razı olsun.

15 Temmuz 2016 gecesi hepimizin için çok uzundu. Bir geceye binlerce olay sığdı. Yıllarca, yüzyıllarca konuşacağımız, dersler çıkaracağımız zamanın donduğu anlar yaşadık. Bir yıl sonra unutmamak ve unutturmamak için yaptığımız hatırlama ve hatırlatma gecesinde aynı yoğunluğu yaşamak imkânsız.

Bir yıl önce bu geceyi en yoğun yaşayanımız Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan oldu. O, o gece saniyelerle dakikalarla verdiği kararlarla, lütuf ve ikramlarla sağ salim olarak toplumun önünde durdu. Hainler için o yok edilmesi gereken bir semboldü. O dirilişi, kararlılığı, medeniyeti, değerleri temsil ediyordu. Efsunlanmış mankurtlar için ana hedef idi. O düşerse milletin de düşeceğini hesap ediyorlardı. Elhamdülillah ne reisi düştü ne de millet. İşte o zaman mankurtlar için zillet başladı. Belki bu dünyada adalet tam tecelli etmeyecek ama esfele safilin olan bu mahlûkları cehennem çukurları bekliyor.

Artık yeniden dirilmenin, medeniyetimize, değerlerimize sahip çıkmanın vaktidir. Artık daha dikkatli olmanın durumdan vazife çıkaranları ayıklamanın zamanıdır. Durumdan vazife çıkaran sinsilere, kifayetsiz muhterislere, dost görünümlü düşmanlara, nefsini düşünen çıkarcılara, milletimizin temiz duygularını istismar edenlere dikkat kesilmemiz gereken bir dönemdeyiz. Fitne zamanlarından geçiyoruz koşarak değil belki birazcık durarak meselelere ibret nazarıyla bakalım.

Adalet, istişare, ehliyet yeni dönemin umdeleri olursa Allah’ın izniyle alacağımız çok yol, kat edeceğimiz çok mesafe var…