"Bir iktidar uğruna ne değerler, ne kavramlar batıyor" diye haykırası geliyor insanın.

Hangi değerin uğradığı mana sökümünü ya da hangi kavramda yaşanan derin savrulmayı anlatacağımızı şaşırdığımız çok garip bir süreçten geçiyoruz.

İktidar olabilmek adına kendi cürmünü kâfi göremeyenler, kendi davalarının kurucu babalarına ait ve kendi içlerinden hiç kimseye reva görmedikleri “hak edilmiş” unvanları, Kılıçdaroğlu’na hiç çekinmeden devredebildiler.

Meselenin bir de farklı yanı var ki o da Selçuklularda başlayıp Osmanlılarda da devam eden “nakībü’l-eşrâf, nakībü’n-nükabâ” gibi isimlerle anılan ve Hz. Peygamberimizin soyundan gelenlerin kayıtlarını takip eden kurumları, Hilafet makamıyla birlikte kaldıran CHP’nin de Kılıçdaroğlu’nu “Seyyid” makamına taşımasıdır. 

“Hafız” olduğu bile iddia edildi nitekim.

Eğer kabulleri buysa ve bu konuda samimilerse bazı soruları da cevaplamaları gerekir.

Seyyidler yalan söyler ya da insanları yanıltmak için tiyatro kabilinden işler çevirir miydi?

Elektriği olan vatandaşın evinde mumla oturup kameralara show yapar mıydı?

Namus sözü verip sonra da -sözü çok değerli olduğu hâlde- insanları belediyelerden atar mıydı?

Sırf makam elde etmek için yalan vaatlerde bulunur muydu?

Mücahid bir Müslüman, cihadını devlet kurumlarına karşı yapar mıydı?

Dahası onların itibarına suikast düzenler miydi?

“PYD terör örgütü değildir, bizim Libya’da ne işimiz var, S-400’e ne gerek var, kim bize saldıracak” der miydi?

ABD’li bir ekonomi danışmanı tutar mıydı?

Ve dahası başörtüsüne “bez parçası” der, LGBT sapıklığının savunucusu olur muydu?

(Malum, LGBT’liler basın açıklamasında onu “LGBT ailesinin fahri üyesi” bile ilan etmişlerdi. İtiraz ettiğini duymadım. Ettiyse parantezim yok hükmündedir.)

Öyle ya, o günlerde de “seyyid” imiş. 

Milletin gururu haline gelen MMU’yu, TOGG’u, İHA ve SİHA’ları, Karadeniz Gazını yok sayar mıydı?

Şimdi de “ülkücü” bir gurubun “Başbuğ Kılıçdaroğlu”su için soralım.

Başbuğ Türkeş -öyle ya da böyle, bir tevil ya da ima ile dahi olsa- PKK’nın uzantısı bir partiyle yan yana gelir miydi?

Şu ya da bu eklemlenmeyle PKK’ya bir oksijen kaynağı olur muydu?

Temsil ettiği ittifak adına üyelerinden birinin -en çok da kendisinin- çok açık tavır aldığını iddia ettiği bir partiyi, masaya destek vermeye davet eder miydi?

Sırf iktidarı elde etmek için ittifakın her bileşeninin kendi tabanı açısından birleştirici sembol gücü olan şahsiyetlere ait unvanları, duygu seline kaptırmış görünüyorlar.

Bu derin mana savruluşu aslında anlamlar dünyasında yaşanan on şiddetindeki depreme işaret ediyor.

Bugün bu yüceltmeleri yapanlar, çıkar bittiğinde ve bin bir hakaretle onu hedefe koyduklarında ne yaptıklarını anlayacaklardır kuşkusuz.

Dolayısıyla masanın adayı Kılıçdaroğlu, bu hırka giydirme yarışından endişeli midir?

Öyle ya, HDP’de desteğini açıkladığına göre ve tabanını yönlendirmek üzere oradan da bir hırka gelme ihtimali çok yüksek değil mi?

Acaba adaylarını “kim” olarak görmek isteyecekler?

Onlar da sembollerini yemeğe karar verdilerse neye benzetecekler?

HDP’nin tabanını birleştirmek için kimleri ve neleri sembolleştirdiği çok açık değil mi?

Bu zeminde temsil edilmedikleri yerde olabilirler mi?

Adaya giydirilen bu hırkalar, giydirenlerin savruluşuna delalet ederken, giyenin de altında kalabileceği envaiçeşit bir hırka yığınına dönüşebilirler.

Masanın adayı, bu uyumsuz hırka yığınının altında seçimden önce kalırsa sadece masa dağılır; ama -Allah korusun- sonraya kalırsa ülkemin hâlini düşünmek bile istemiyorum.

Zira çarşamba, gelecek perşembeyi çok açık delilleriyle işaret ediyor.

Görebilmek duasıyla…  

Ramazan-ı Şerifinizi tebrik ediyorum. Kurtuluşumuza vesile olsun.