Ey Keke,
Sana Do
ğ
ru Uzanan Çaresiz Ellerimi
Peygamber Çiçe
ğ
inin Ayd
ı
nl
ığı
nda Ara…
İyiliğin iyilik olmadığı, kötülüğün sultan olduğu zamanlardayız.
Her şey bir hercümerc içinde, hızla akıp geçiyor zaman.
İnsanlar zamansız öldü diyorlar, zamansız ölmek nasılsa.
Öyle bir fitne fücur kazanında katran gibi kaynayıp durmaktayız.
Kalmadı kardeşlik hukuku, kalmadı dostluk üzerine yakılan türküler.
Din bile dine düşman.
Allah adına kesiliyor şimdi. Allah adına kurban kesenler.
Ana ocağını yıkıp, yuva kurmaya kalkan kuşlar misali, havada asılı kanat çırpmaktan yoruldu çocukların, bir bir vurulup kendi okuyla, henüz bıyıkları terlemeden, henüz yar diyemeden düşüyorlar.
Çakallar koyun postunda, binbir masal ve hikaye ile kınalı kuzularını dağlara çekip kırdırıyor.
Modern Gustave Dore’lerin yeni illüstrasyonlarıyla, yüzünde göz izine tahammül edemediğin, kırmızı başlıklı küçük kızların dağa kaldırılıyor.
Namusunu korumaya bir vatan ararken, namusu kaybettiriyor hızla sana bir vatan vaat eden çakallar.
Sana uçurduğum dualarım çarparak kalbinin taştan duvarlarına düşüyor.
Aramıza ayrık otu dikenler, kanımızla suluyor habire.
Habire dönüp dönüp boş değirmenin taşları gibi öğütüyoruz birbirimizi keke.
Keke babam, keke kurban, keke namusum keke şerefim, gardaşım keke.
Uçurumlar seni çeker, sırtın yere gelsin diye.
Tez dön keke demli çayın canım çeke. barış sürecinde bir kez sesin duymuşam, yoksa sen mi geldin keke.
Yollarına kurt çıksa bana derttir keke, üzerine çığlar düşse benim yüreğime dert düşer keke.
Ey gardaşım ey keke, sana doğru uzanan çaresiz ellerimi Peygamber Çiçeğinin aydınlığında ara…