Seksenli yılların sonlarıydı. TRT’li zamanlardı. Eğlence ve keyfin pazar gününe hasredilmiş olmasını anlayamayacak yaşlardaydım. Pazar günleri ikindi vaktine doğru TRT’nin Pazar eğlence programı başlardı. Programda “EVET-HAYIR Yarışması” diye bir bölüm vardı. Erkan Yolaç ismi o zaman zihnime kazındı. Kazınmaması imkânsızdı çünkü Erkan abi programa başlarken hep şu açılış cümlesini kurardı: “Sevgili Seyirciler, Sevgili Konuklar! Karşınızda bendeniz Erkan Yolaç. Erkan Yolaç’a hoşgeldiniz!” Arkasından da bu “şovun” bir parçası olan “Bizim Orkestra”yı anons edip salondaki seyirciye alkışlatırdı. Ülke olarak 7’den 70’e heyecanla izlediğimiz çok sevilen bir yarışma programıydı. Erkan Yolaç’ın kendine has üslubu ile renklendirdiği yarışmanın çok da basit bir kuralı vardı ki Erkan abi o kuralı yine kendine has jest ve mimikleri ile ivedi bir şekilde şöyle izah ederdi: “İki dakikalık süre içerisinde EVET-HAYIR sözcüklerini kullanmayacaksınız. Sorularıma EVET-HAYIR diye cevap vermeyeceksiniz. Verdiğiniz cevabı tekrar etmeyeceksiniz. Sorularıma makul ve mantıklı cevap verirken sözle cevap vereceksiniz. Başınızı emme-basma tulumba gibi sallayarak cevap vermeyeceksiniz. Hayatınızda ilk defa bir programa gelirken merasimle alkışlar içerisinde Bizim Orkestra’nın eşliğinde Mehter Marşı ile geleceksiniz, yerinize giderken İzmir Marşı ile gideceksiniz…”
Erkan Yolaç, konukları arasından kurbanlarını seçer, kısa bir tanışma faslından sonra sıradan sorularla yarışmacıyı bir güzel rahatlatırdı. Peş peşe sorulan kontra sorulara cevap yetiştirmeye çalışan yurdum insanının en masum anında öldürücü soruyu sorar ve yarışmacıya yasaklı iki kelimeden birini söyletirdi. Yarışmacı, EVET ya da HAYIR sözcüğünü söyler söylemez de Erkan abi yaşından beklenmedik bir çeviklikle yerden yardım metre yükseğe hoplar ve kahkahayı patlatırdı. Bizim Orkestra’nın da devreye girmesi ile sahnede çok keyifli anlar yaşanırdı. Daha sonradan Londra merkezli bir İngiliz oyunu olduğunu öğrendiğimiz (bizim memlekette oyunların kimler tarafından kurulduğu nedense hep çok uzun yıllar sonra öğrenilir) EVET-HAYIR yarışması o kadar çok tutmuştu ki, memleketin her yerinde herkes tarafından oynanır olmuştu. Sınıflar ve hatta okullar arası EVET-HAYIR yarışmaları bile düzenlenmişti.
1987 yılı yapımı Katırcılar filmi. Başrolde Kadir abi. Jandarma tarafından tutuklanan katırcılar zorlu kış şartlarında şehre götürülmek üzere yola çıkılır. Karlı bir dağ başında verilen bir yorgunluk molasında, jandarma erlerinden ikisi eğlenmek için kendi aralarında EVET-HAYIR oynar. Erkan Yolaç’ın rolüne geçen jandarma er Eser, arkadaşı Diyarbakırlı Raci’ye yasaklı iki kelimeyi söyletmek için art arda sorular sorar. Raci sorulan her soruya “He babam!” ya da “Yoh babam!” diye karşılık verir. Haliyle de yarışmayı kazanır. Eser de kaybettiği için küplere biner. Filmin yüzlerde tebessüm bırakan tek sahnesidir.
Filmin son karesi: Çığ altında kalan Eser, Diyarbakırlı Raci tarafından kar altından çıkarılır. Durumu ağırdır. Yarışma sahnesinde Erkan Yolaç’ı oynayan Eser asker, gücünü toplar ve Raci’ye son bir soru sorar: “Evet sayın seyirciler, bir EVET-HAYIR programı ile daha karşınızdayız. Diyarbakırlı mısınız Bay Raci?” Raci endişeli bakışlar ile kollarındaki arkadaşına cevap verir: “Evet babam!” Bu cevap üzerine Eser tebessüm eder ve “Kazandım” diyerek son nefesini verir. Raci “Hayır babam!” dese de Eser son nefesini verirken tebessüm edip kendini kazanmış sayacaktır.
Kardeşlerim! Bizler, bu toprakların imanlı yürekleri; kendimize has olan dilimizle konuştuğumuz ve birbirimizi kucakladığımız her İngiliz oyununda, ya hep beraber kazandık ya da en azından İngiliz’in oyununu bozduk. İngiliz’in belirlediği kurallar içinde yarıştığımız her müsabakayı ise kaybettik. Oyunda kullandığımız kelimenin EVET ya da HAYIR olmasının çok da bir önemi zaten yoktu. Oyuna gelirken Mehter Marşı ile karşılanmamız, giderken de İzmir Marşı ile uğurlanmamız kaybetmiş olduğumuz gerçeğini değiştirmedi. Dikkatimizi dağıtan, kalbimizin atışını hızlandıran, bizi yarışmanın akışına kaptıran orkestranın adının başında “Bizim” olması ise oyun gereğiydi. Oyunu bozma kararlılığımız karşısında bize korku dolu bir gelecek senaryosu çizenlere cevabımız “Yav he he!” olduğunda patlatmaya hazırlandıkları kahkahaların içlerinde kalması kuvvetle muhtemeldir.