Bir odada beş kişi yatar, bir sofrada on kişi aynı çorba tasına kaşık sallar, sofradan aç kalkar ama mutluluk masalları anlatırdık birbirimize.
Siyah önlükle okula gider, giderken tezek götürürdük.
Mutluyduk eskiden...
Küçük bir evimiz vardı. Adile Naşit'ten masallar dinlerdik, radyo tiyatrolarından, şarkılardan fal tutardık.
Kara lastik ayakkabımızı başımızın altındaki yastığın altına koyardık bayram gecelerinde, mutluyduk yani...
Anamız akşama kadar halı dokur, yedi çocuk büyütür, halıdan fırsat bulup onlara yemek yapar, akşam elin işinde ırgatlık yapan babamız gelince bir de ondan fırça yer biz de anamız, babamız bizim yüzümüze niye gülmüyor diye hayret ederdik ama çok mutluyduk eskiden çok...
Tarlamız vardı diyor köylü emmim...
Binlerce dönüm.
Gelir başkaları o tarlayı eker, hasat zamanı ekini biçer bize ölmeyecek kadar buğday verir kalanını alır giderlerdi.
İsyan etmez miydiniz? dedim.
Bir ara düşündük, toplandık tüm köylüler olarak, tam isyan edecektik...
Adile Naşit'ten masal dinlerken uyuyakalmışız...
Bir diğer köylü emmim anlatıyor...
Koyunlarımız vardı yığınlarca, onları güdüyor karınlarını doyuruyor, sütlerini sağıyorduk ama birileri gelip bizden yok pahasına sütleri alıyor bize de ölmeyecek kadar para veriyor, biz de parayı görünce keyiften dört köşe oluyor, mutluluk hayalleri kurarken mutlu oluyorduk...
Bir başka köylü emmim anlatıyor.
Alamana gittim. Orada her şey öyle yerli yerinde ki, herkes emeğinin karşılığını alıyor, ne bir eksik ne bir fazla...
Türkiye'ye geldim, güzel bir ev yaptım, traktör aldım, araba aldım, beş çocuk büyüttüm.
Çocuklar okumadı, hazıra dağ mı dayanır?
Birileri geldi ektiğim ne varsa hepsini aldı gitti, bana ölmeyecek kadar kredi çekmemi tavsiye etti.
Kredi çekip tarla ektim, yel vurdu, dolu vurdu, olan oldu...
Önce araba, sonra traktör, sonra kamyon elimden gitti, çocuklar işsiz kaldı, birbiriyle kavga etmeye başladılar ama mutluyduk guzum...
Köylülerin hepsi bir araya gelmiş sonra. Televizyonu kapatmışlar.
Masal dinlemeyi bırakmışlar. Görünüşte yerli içeriği sinsi ve misyoner Türk(!) filmlerinden kurtulmuşlar.
Yerli ve millî bir muhtar seçmişler.
Muhtar yavaş yavaş köylüyü kalkındırmaya başlamış.
Köydeki evler lüks,
Eşyalar lüks. Yollar, caddeler pırıl pırıl ve asfalt ve geniş...
Ulaşım, alt yapı güçlü ve sağlam.
Köylünün ektiği köylünün elinde kalınca yavaş yavaş köylü de zengin olmaya başlamış.
Bu durumu gören ve önceden köylüyü sömürenler köyde nifak tohumları ekmeye başlamış.
Köylünün yolunu kesmişler.
Köylüye tuzak kurmuşlar.
Muhtarı sürekli tehdit ediyorlarmış.
Tarlalarını, ormanlarını yakmaya başlamışlar...
Köylü ikiye bölünmüş.
Bir kısmı,
Eskiden ne kadar mutluyduk, diyor da başka bir şey demiyormuş.
Diğer bir kısmı da...
Mutsuz da olsak, teslim olmayacağız, diyor başka da bir şey demiyormuş...