ABD Kongresi, YSK’nın resmi seçim sonuçlarını açıklamasıyla birlikte ağzındaki baklayı çıkardı.

ABD Kongresi’ne bağlı düşünce kuruluşu Kongre Araştırma Merkezi, 7 Haziran Milletvekili Genel Seçimleri’nin sonuçlarına yönelik bir değerlendirme yayımladı. Raporda, “Diğer partilerin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önceliklerine karşı direnci, AKP’nin önde gelenlerine Erdoğan’dan daha bağımsız farklı bir gündem ve siyasi kimlik geliştirme fırsatı sağlayabilir” dendi. Tercümeye gerek olmayan rapor açıkça “Erdoğan’sız AK Parti fırsatı doğdu, harekete geçin” diyor.

Bu seçimde ilk kez oy kullanan genç seçmenler hatırlamayacak ama bu söylem bize hiç de yabancı gelmiyor. Çok değil, 2008 yılında Erdoğan yargı operasyonuyla indirilecekti. Tarihi kararlar verilmeden önce kaleme aldığım “Erdoğan Operasyonu: Küresel Sermayenin İktidar Savaşı” isimli kitapta tüm olup bitenleri, gelecekte olacakları anlatmıştım. Ünlü MİT’çi rahmetli Mahir Kaynak ile rahmetli Ömer Lütfü Mete’nin tezlerine yer verdiğim kitapta, ‘küresel sermaye’ olarak tanımlanan gücün amacının AK Parti’yi etkisiz kılmak değil Erdoğan’ı siyaset dışına çıkarmak olduğunu vurgulamıştık. Erdoğan’ı siyaset dışına itmek bir yana süreç onu Cumhurbaşkanı yaptı.

Kitap 2008’de yazıldı ama öngörüler çıkmaya devam ediyor.

Dış destekli olduğu belirtilen Cumhuriyet mitinglerine değinilen, Taksim Gezi ve benzeri sokak olaylarına göndermede bulunulan kitapta Başbakan Erdoğan’ın ancak parti kapatma, yasaklama ya da yolsuzluk gibi davalarla mahkûm edilerek bertaraf edilebileceği yer alıyor.

Neden böyle bir operasyona ihtiyaç var? Çünkü Erdoğan uyumlu bir şekilde çalışmasına rağmen küresel sermaye, güçlü halk desteğiyle gelen lidere istediği gibi nüfuz edemiyor, bu da çatışmalara neden oluyor.

İlk ihtilaf nereden çıktı? Küresel sermaye, Avrupa Birliği’ni bir güç haline getirmek ve Türkiye’yi de bu gücün içerisine dâhil etmek istedi. Bunun en güçlü savunucusu da İngiltere’ydi. Bize karşı çıkan zaten İngiltere değil, Fransa ve Almanya oldu. Erdoğan’ın Avrupa Birliği’ne yönelik politikalarında bir gevşeme olduğu, ona karşı daha uzak davrandığı şeklinde bir intiba aynı zamanda, küresel sermayeye karşı bir tavır olarak algılandı ve ihtilaf o günden itibaren başladı.

Tabii Erdoğan’ı bertaraf etmeye çalışan iç dinamiklerin küresel ve bölgesel oyunculardan bağımsız olduğunu düşünmek de saflıktır.

Burada bir tek şaşırtıcı nokta şudur: Olağan şartlarda ABD’nin Erdoğan’ı desteklemesi beklenirken böyle bir görüntü yok. Sanki ABD, Türkiye üzerindeki küresel sermaye merkezli manevraların seyircisi durumunda… Eğer ABD perde arkasından bu süreçte etkili olmaya çalışmaz ise o zaman Erdoğan’ın defterinin dürülmesinde kendince yarar görüyordur.

Belki ABD, Erdoğan’a her istediğini kabul ettiremediği için ondan sonrasına müdahil olmayı tasarlıyor. Belki daha güçsüz bir lider istiyor…

Korsan baskılarıyla birlikte on binlerce basılan “Erdoğan Operasyonu”nu raflardan indirip bir göz atılmalı.

2014 yılında yayımlanan, “Yalanlar Üstüne / 28 Şubat’ın Haber Dükkânı” isimli kitabımda ise biraz daha geriye giderek Erdoğan’ın 1989’dan bu yana hedefte olduğunu yazmıştım.

Operasyon sürüyor…