Bu topraklardan çok güzel adamlar geçti.

Ve fakat onların çoğunu hayatlarında takdir edemedik.

Dünyamız güzel insanlar mezarlığı.

Ayrımcılık yapmıyorum, güzel kadınlarımız da çok,

hatta yiğitlik daha çok kadına yaraşır.

Bugün Yedi Güzel Adam’ın en güzel adamı yadıma düştü.

Hakkım değil anmak ama hatırlamak isterim.

Cahit Ağabey’i! 

Fırtınalı geminin en dingin yolcusu,

savaş meydanlarının bilgesi,

hoyrat ormanların melez zeytinliği.

Bir “gül yaprağı” gibi unutulmuş,

kurutulmuş gibisin gönül sayfalarında.

İyi ki unvanların bu kadar para ettiğini görmedin.

Hiç “seçkin bir kimse” olmadın.

Sen bizim kendi kendimize

arkadaşlık kaçamağı olarak kalabildin.

Ne zaman sensiz bir sessizliğe düşse insanlar

çıkıverirsin karşımıza o temiz yüzünle.

İyi ki geç kalmadın şair.

“Dostum geç kaldın

Güneş ne gün doğacaksa

Söylediler duymadın geç kaldın

Otur ağla sonra soframda doy

Ekmek tut zeytin tat

Açlığını eğlerken sen

Bak nasıl ayçağın erleri

Savaşarak ve devirleri aşarak geldiler

Karanlığı karaladılar yolları tuttular

At tepmedeler

Dünya senden sonra daha karardı”

Diyordun ama

geciken bizmişiz sanırım.

Zaman makinesi

kendi adamını da üretti ağabey,

kendine uygun olanı.

Güzel adamlara ihtiyaç yok

artık bıraktığın dünyada.

“Erken mi yoldayım

Ben mi geciktim” deme artık.

Menzili çoktan geçtik

İstemesen de ün saldı kayboluşun

Gömleğin üzerine kadar çıktı kalplerdeki kara lekeler

Petrol ya da banker sellerinde boğuluyor hâlâ Ortadoğu

Rızık korkusu can korkusu hâlâ baş mesele

“Filistin bir sınav kağıdı

Her mü’min kulun önünde”

İnsan halen de iyi maden kuyumcusunda

Toprak ve ağaç kokmasa da ellerimiz

“Kırlarda çiçekler sensiz açıyor”

Bu bir nöbet devriydi ağabeyim

Sizinle aşkta olanların

Eline su dökmediler

Çadırlarının önündeki o küçücük

Kilimleri dahi bırakmadılar

Yedi Güzel Adam’ın en güzeli

“Biri bir gün bir dağ gördü

Gereğini belledi

Dağ bu 

Serpilmiş atılmış yer kapmış

Başa kurulmuş.

Böbürlenmeden iri kendiliğinden koca…”