Biliyorum. Şimdi, Türkiye’nin büyük bir kuşatma ile karşı karşıya olduğundan, Haçlıların asırlardır hiç bitmeyen saldırılarının son yıllarda zirve yaptığından bahsedeceğim, bu artışın sebebini ülkemizde milli politikalar üreten bir iktidarın varlığına bağlayacağım. Sonra, yine dışarıdan içeriden tüm muhalefet ve muhalefetimsi yapılar: “Geç bunları. Beka, falan… Bunlar iktidarın koltukta kalmak için uydurduğu şeyler” diyecekler. Olsun.

Çünkü onlar Meclisleri bombalandıktan, caddeleri milletinin kanlarıyla yıkandıktan sonra bile aynı aymazlıklarını sürdürdüler. Bundan sebep, bu cümleleri onlar için kurmuyorum.

Bu şerhten sonra, konumuza dönebiliriz. Topraklarımızdaniye gözü var bu adamların? Ne petrolümüz var, ne büyük maden zenginliğimiz? Beka meselesini gündemleştirenleri tahfif eden zevatın en çok üzerinde durduğu konu bu.

Dünyada ne önemimiz var? Buna çok sayıda cevap verilebilir. Ama bence değmez. Tarihini, milletini ve devletinin İslam dünyası denilen 1,5 milyarlık dağınık kitle üzerindeki anlamını bilmeyenlere laf anlatmak gerçekten zor.

Türkiye’de iktidarları değiştirmek için her türlü şeyi denediler. Darbeler yaptılar. Millet toparlanıp kısa sürede yeniden varlığını ortaya koydu. Terörü büyütüp, milleti bölmeyi denediler. İç savaş çıkartmayı hedeflediler. Hesapları asırlara dayanan kardeşlik ülküsüne tosladı.

Adına gezi denilen kirli kalkışmada, ne kadar cürufat varsa toplayıp, şehirleri birer birer yakmaya kalkıştılar. Sağındaki korkaklara, solundaki hainlere aldırış etmeden yürekli bir adam milletinin önüne geçip, saldırıları göğsünde söndürdü.

Cumhurbaşkanı’nı öldürmeyi denediler, suikast timleri gönderdiler, helikopterlerle saldırdılar. Başaramadılar. Sonunda ülkeyi işgal etmeyi denediler, şehirlerin meydanlarını, meclisi, polis merkezlerini, hatta ambulansları savaş uçaklarıyla vurdular. İşledikleri suçlar o kadar büyüktü ki, İsrail bunca cürmü işlemeyi rüyasında dahi göremezdi.

Fakat yine başaramadılar. Türkiye’de “bağımsızlık siyaseti” güden bir iktidarı bu yollarla devirmenin mümkün olmadığını gördüler. Şimdi son hamlelerini yapıyorlar.

23 yıl boyunca izlediği tüm hatalı politikalarına, yokluk ve sefaletle boğuşan Anadolu halkına yaptığı tüm eziyetlere rağmen CHP, ülkenin sınırlarını muhafaza etmek düşüncesi üzerine kurulmuştu. Partiyi var eden en temel şey, kurucu unsur olmasıydı. Zaten Anadolu’da hala oy alabiliyorsa eğer, bunu partinin kurucularının İstiklal Savaşı komutanları olmasına borçlu.

Emperyalistler son ve belki de en kuvvetli silahlarını bu noktada cepheye sürmüş durumdalar. Ülkenin ana muhalefetini, ülkeyi yıkmak için çalışan terör örgütlerinin desteğini alacak noktaya getirmek. Partinin üslubunu marjinalleştirmek. Partinin koridorlarını sol ve bölücü terör yapılarının cirit attığı bir yer haline getirmek.

Gezi eylemlerini organize eden ABD’li örgütler New York’ta toplanıp, CHP’nin seçimlerde nasıl bir yol haritası izleyeceğini konuşuyorlar. CHP’li vekiller terörist cenazelerinde boy göstermekten çekinmiyor. DHKP-C’li teröristler, Meclis’te saldırı girişimi yapabilmek için CHP’li Mahmut Tanal vasıtasıyla içeri giriyorlar. İl Başkanları PKK’lı terörist Sakine Cansız’a taziyede bulunuyor, Genel Başkan Yardımcıları İlgezdi, MLKP’li teröristin cenazesinde gözyaşlarına boğuluyor..

İstanbul için gösterdikleri aday, seçimlerde yapılan aleni hırsızlıkları pişkince geçiştirdikten sonra, ülkeyi kan gölüne çeviren, çukurlarda Mehmetçik’i boğmaya çalışan, verdiği emirle Kobani’nin intikamı diyerek Yasin’lerin linç edilmesini sağlayan Demirtaş’ın “siyasi çizgisinden” övgüyle bahsediyor.

İşgalcilerin bu son silahı da elinde patlayacak kuşkusuz. Fakat olan CHP’ye olacak. Gerçek özgürlükçü rejimler ancak yapıcı bir muhalefetin varlığıyla başarılı olabilirler. Düşmanlarımız sadece CHP’yi çalmadı, bizi “doğru bir muhalefet” imkânından mahrum bıraktı.