Türkiye, son 15 yıldır ekonomik düzlemde ve kalkınmada 5 kat büyüme göstermesine rağmen memnuniyetsizlerin sayısı nankörlük seviyemizi tespit edecek nitelikte.
Eller gardını almış, yarasına tuz basmışılmışcasına bas bas bağırırken, içimizden birileri yangına körükle gitme gayreti içinde.
Siyah bir kurdele gibi uzanan kilometrelerce yol yapımı, metro çalışmaları, Marmaray, Avrasya Tüneli, Osman Gazi, Yavuz Sultan Selim köprüleri, üçüncü hava limanı, Kanal İstanbul gibi dünya ekonomisinin nabzını tutabilecek projelerin yanı sıra iç ve dış terör örgütleriyle mücadele eden Türkiye, Avrupa’nın hatta dünyanın korkulu rüyasıyken, muhalefet kanadını bırakın, hükümet AK Partili, ak eleştirmenleri de bir türlü memnun edemiyor.
Suriyelilere kol kanat geren, Arakan için dünyayı ayağa kaldıran, bir Türk Lidere sahip Türkiye, Almanya’nın iç siyasetini şekillendiriyor, ABD’yi Çağlayan hakkındaki iddianamesiyle tüm uluslararası teamülleri çiğnemeye sevk ediyor.
Almanya öylesine paniklemiş durumda ki, Türkiye’ye silah satışını durdurma kararı alıyor. Öte yandan Mardin Kızıltepe’de PKK’ya teslim edilecek silahların menşei Almaya, İtalya ve Avustralya…
Tüm bu alengirli ve illegal tuzaklara rağmen saymakla bitmeyecek pek çok başarıyı dünya tarihine yazdıran, kendine has siyasi üslubu ile yedi düvele meydan okuyan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, bu ülke için müstesna bir armağan olduğu idrakinden uzaklaşılmasını nankörlükten saymaktan kendimi alamıyorum.
Hamdolsun ki, imanlı idareci için “Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler ve safa sürsünler bakalım! Ama yakında bilecekler.” Ayeti kerimesi güzel bir teselli sunuyor.
Bilen bilir, bilmeyen bilmez… Fakat İlahi adalet elbet tecelli eder ve kayda geçirilen her bir amelin hesabı hanemize yazılır.
“Şüphesiz insan, Rabbine karşı çok nankördür.” ayeti kerimesi ise bana Rabbine nankör olanın, insana, emeğe, gayrete nankör olmasının ne de mümkün olduğunu düşündürüyor.
Pek çok hükümet gördüm. 12 Eylül’ü asker bir babanın kızı olarak ilk gençlik yıllarımda yaşadım. Darbelerin klasiği, moderni her türlüsüne şahit oldum ve eğitim hayatım, sosyal imkânlarım o darbelerin etkisinden nasibini aldı.
1996 yılında, eşimin işi gereği gittiğimiz Almanya’dan bir grup iş adamı ile birlikte dönmüştük. Atatürk Havalimanından Anadolu yakasına geçerken, Zeytinburnu’ndaki deri fabrikalarının kokusu, çalı çırpı ve naylon poşetlerle sınırlanmış E-5 karayolu ve en fenası da Haliç’in nefes aldığımıza pişman eden kokusunu teneffüs eden Chlodwig’in “Ülkeniz ne kadar pis” cümlesini uzun zaman hazmedemediğimi hatırlıyorum.
Şimdi yollarımızın güzelliği kadar, peyzaj ile zarif ve temiz bir görüntü eşliğinde yol alıyor olmanın şükründeyim. Keşke Chlodwig’i bir kez daha ağırlayabilsek te şimdiki halini bir görse hissini yıllardır içimde taşıyorum.
İşte böylesi bir geçmiş ve şimdiki zaman değerlendirmem ile kendi adıma Rabbe şükrü, Türkiye’nin Lideri Recep Tayyip Erdoğan ve AK Partili gayret ehline teşekkürü borç biliyorum.
Ve Rabbimizin bir nasihati ile aziz milletimizi, AK partili eleştirmenleri, köşe yazarlarımızı ve dahi muhalefeti tüm samimiyetimle şükre davet ediyorum:
“Ve hatırlayın ki Rabbiniz size şöyle bildirmişti: Şükrederseniz elbette size (nimetimi) artırırım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.”
Rabbim o azaptan bizleri muhafaza buyursun!