Milyonlarca öğrencinin bulunduğu ülkemizde okulların açılması bir yıl dönümü etkisi yapar. Birçok program okulların açılmasına bağlı olarak planlanır. Okulların açılması hafızalara kazınan coşkulu bir sonbahar günüdür. Ancak bu sene durum oldukça farklı olacak. Her sene yaptığımız sistem tartışmalarını özleyeceğiz gibi görünüyor. “Eğitimin temel paradigmaları değişiyor, değişmeli” derken virüs sayesinde ortada paradigma maradigma kalmadı. Virüs eğitim sistemini kökünden süpürdü. Bu nedenle çokça atıf yaptığımız sanal eğitim sisteminin gerçekten yapay olduğunu çok yakından test etme imkânı bulduk. Adeta kutsadığımız bilgisayarların çokta kutsanacak “inekler”olmadığını fark ettik. Bilgisayar ve televizyon ekranlarından sınıfa girilemeyeceğiniyakından müşahede ettik.
Kıymetli hocalarım, kıymetli veliler; cam ekranlar sınıfın kapısı değildir. Sakın girmeye çalışmayın,en hafif tabiriyle hayal kırıklığına uğrarsınız! Ekrandan ders olmaz, o çekirdek çıtlatarak film seyretmek için idealdir. Klasik eğitim, görüntünün diliyle değil beden ve mekân diliyle yapılır. O yüzden sınıfta ders veren öğretmen “bütün varlığıyla” derstedir ve talebeler için bir eğitici ve öğreticidir. Ders verilen sınıflar, bahçelermekânın diliyle eğitimin bir parçasıdır.
Peki, bu çaresizlik karşısında ne yapalım? Denize düşen yılana sarılır misali yapacak bir şey yokmu diyelim? Elbette ekranlardan destek almayı sürdüreceğiz. Ancak ekranda yansıyan görüntünün de özel bir dilinin olması gerektiğinin farkına varmalıyız. Bu konuda görev, ilim adamlarına düşüyor. Görüntü yoluyla eğitimin neden ve nasıl olması gerektiği konusunda acil, hızlı ve sürekli çalışmaya ihtiyaç var. Kime ait olduğunu hatırlamıyorum ama “televizyonla felsefe yapılmaz” diye kavram kalmış aklımda. Gerçekten televizyonla felsefe yapılmayacağı gibi bu haliyle eğitimde yapılamaz. Televizyon ve bilgisayar, ancak eğitimin destek unsuru olabilir. Eğitim, ekranlara bırakılamayacak kadar önemli ve ciddi bir iştir. Hele ki daracık ev ortamlarında bir öğrencinin saatlerce ekranı bilgi maksadıyla takip etmesi imkânsızdır. Ekranın getirdiği yorgunluk sonucunda dikkat dağıldıktan sonra ekranda anlatılanlar akan görüntüler olmaktan öteye gidemez.
Yeni tip eğitim ve öğretim sistemleri hakkında ciddi kafa yormak gerekiyor. Yeni teknolojiler sayesinde artık bilgiye ulaşım son derece kolay. Ancak bu kolaylık, çocukların kafasını bilgi çöplüğüne çevirme tehlikesini de doğuruyor.
Eğitimin yüz yüze ve göz göze olanın dışındaki formatlar yardımcı elemanlar olarak tamamlayıcı görev icra ederler. Ancak öğrenme azimleri çok yüksek olan azınlık bir kitle için eğitimin yeri ve zamanı yoktur. Onlar ilim sevdalılarıdır ve onlar için dağ başı ya da şehir merkezi, okul ya da cadde fark etmez. Onlar her yerde öğrenecek bir şey bulurlar.
İfrat ve tefritten uzak, sade ve basit ortamlarda dengeli ve insani bir eğitim ortamına ihtiyacımız var.
Bir an önce insanın ve mekânın sıcaklığına, bilgisine ve duygusuna teslim olarak eğitimin başlamasından başka çare yok gibi gözüküyor. Tabii ki pandemi tedbirlerini had safhada alarak ve uygulayarak.