Değerlendirme yapmamı isteyerek gönderdiğin ‘deneme’ tarzı yazılarına bakmak istedim.
Ne yazık içlerinde bakmaya değer şeyler bulamadım.
‘de’leri, ‘da’ları, ‘ki’leri dahi ayırmadan, ayırmaya vakit bulamadan yazıp yolladıklarından anladığım, sen pek kitap okumuyorsun.
Hatta pek değil, hiç okumuyorsun.
Yazdıkların, sen bunun farkında olamazsın şimdilik, çeviri Türkçesi seviyesinde, henüz edebi kıvama gelememiş karalamalar…
Bilmelisin ki, edebiyattan murat, en başta yazdığın dile hâkim olabilmektir.
Yazılarına hakim çeviri, ‘dublaj’ Türkçesi ne yazık, bırak edebi metin olabilmeyi, meramını anlatabilecek kadar dahi içinde Türkçe olmayan kelimelerle dolmuş taşmış vaziyette.
İşte bu sebeple, niçin edebiyata merak sardığını ya da neden yazdıklarından kitap yayınlamayı düşündüğüne anlam verebilmiş değilim.
İnternet dünyasının sağlamış olduğu kolaylıkla, her istediğin metni, dilediğin zaman okuma imkânının olması sana edebi dil veyahut üslup kazandırmaz.
Önce şu sorularıma cevap vermelisin;
‘Kendine ait kütüphanen var mı?’
Yoksa ne diye, neye güvenerek yazmaya heves ediyorsun?
Şehrindeki kitabevlerine uğruyor musun?
Yeni çıkan kitaplar ne kadar ilgini veyahut dikkatini çekiyor?
Yayınlanmakta olan edebiyat dergilerini takip ediyor musun?
Hayır mı?
O halde yapman gereken ilk iş, kalemini kenara bırakarak kendine, kendi tarzını oluşturacak kendi kütüphane hazırlıklarına başlamak olmalıdır.
Şimdi çık, şehrinin kütüphanelerini ziyaret et, kitabevlerini gez dolaş.
En tafsilatlısından Türkçe sözlük, yetmez Osmanlıca-Türkçe sözlük alarak başla kütüphaneni oluşturmaya…
Sonra bak bakalım; Kadim Türk edebiyatında, Yeni Türk edebiyatında, Türk şiirinde; Birinci Yeni, İkinci Yeni’de sana hitap edebilecek eserler bulabilecek misin?
Şimdilik sana hitap ediyor gibi görünmeseler dahi, kütüphaneni bunlarla doldurmalısın.
Sonra edebiyat dergilerini takip edebileceğin kitabevlerine aşina olmalı, en az haftada iki gün oralara uğrayarak, yeni neler var, neler gelmiş, Türk şiirinin yeni şairleri neler yazıyor, bunları takip etmelisin.
Haydi, kendine odanın en güzel köşesinde, internet bağlantısı hatta bilgisayarı olmayan, akıllı telefonunun sürekli kapalı olarak durduğu okuma masası hazırla.
Yazma değil okuma masası…
Masanın üzerinde kalem kâğıt olmayacak…
Almış olduğun Türkçe, Osmanlıca – Türkçe sözlükleri en baş köşeye koy.
Tanpınar’ın ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’yle ‘Huzur’unu, Orhan Pamuk’un ‘Cevdet Bey ve Oğulları’yla ‘Masumiyet Müzesi’ni hemen yanına…
Devam edelim; Mehmet Akif’in Safahat’ı, Necip Fazıl ‘Çile’, Nazım Hikmet ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’, Sezai Karakoç ‘Gün Doğmadan’, İsmet Özel ‘Erbain’, Ataol Behramoğlu ‘Yıkılma Sakın’, Halil Cibran, Turgut Uyar, Attila İlhan, Ece Ayhan, İlhan Berk, Murathan Mungan’ın ‘Yalnız bir Opera’sı.
Şimdi okudukça anlayacaksın; mesele yazmak değil, hatta mesele ne yazdığın değil, mesele neyi, nasıl yazdığındır.
Okumadan bunu anlayamazsın.
Bunu sana ne sosyal medyadaki paylaşımlar ne de arama motorlarında bulduğun bilgi kırıntıları anlatabilir.
Bunun tek yolu var; o da kitapların kokusunu içine çekmek, onlarla yatıp onlarla kalmaktır.
Sana kolay gelsin.
Gelişmelerden haberdar et…