Bir daha anladım ki, bizler gerçekten muazzam bir hoşgörüye sahip ecdadın torunlarıyız. Asırlar boyunca hükmettiğimiz devasa topraklarda yüzyıllarca süregelen huzur ve barışın şifreleri sanırım bu olsa gerek… Ortaçağ’da Avrupa devletleri birbirlerini boğazlayıp Yahudiler’i kılıçtan geçirir iken, bizim ecdadımız ise sancağı altında gölgelenen; dili, dini, ırkı farklı bütün insanlara barış içerisinde yaşayabilecekleri huzurlu bir dünyayı ayaklarının altına sermiştir.
Gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarının, din ve milliyetlerini korumalarına saygı duyan ve hiçbir haklarını kısıtlamayan ecdadımızın bu tutumu, bazı tarihçiler tarafından lüzumundan fazla hoşgörü olarak okunmuş ve eleştirilmiştir. Brockelman, Osmanlının dini hassasiyetlerini ön planda tutarak göstermiş olduğu hoşgörü için “Müslüman Türkler, fetihler esnasında isteselerdi Hıristiyanlar’ı tamamen yok edebilirlerdi. Fakat mensubu bulundukları din, buna asla müsaade etmedi.” demiştir.
Ecdadımız tarihi boyunca kendisine yapılan hiçbir haksızlığa ve ihanete zinhar kayıtsız kalmamış, bilakis muhataplarına gereken cevabı usulüne göre vermiştir. Lakin muktedir olduğu hiçbir dönemde zulme ve sömürgeciliğe de soyunmamıştır. Bunun sebebi de sahibi olduğu İslam hukuku ve ahlakıdır. Konu ile ilgili Allah (cc) kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de “Bir haksızlığa uğradıklarında, üstün gelmek için aralarında yardımlaşırlar. Bir kötülüğün karşılığı, aynı şekilde bir kötülüktür. Ama kim affeder ve barışı sağlarsa, onun ecri Allah’a aittir. Doğrusu o zulmedenleri sevmez.’’ buyurmuştur. Şûra Suresi, 42/39-40.
Amma velakin her daim kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıp bağımsızlık mücadelesi veren güzel ülkem, özelikle son birkaç yıldır maalesef yine her türlü ihanete ve saldırıya maruz bırakılmaktadır. Gelişen ve kalkınan Türkiye’m, kökten Türk ve Müslüman karşıtlarının alayını zıvanadan çıkarmıştır…
İşte bu anlamda, “Darbeci katil ABD’nin DAEŞ tiyatrosunu, PKK’ya indirdiği 3500 TIR ağır silahı, Pensilvanya’da beslediği sümüklüyü, giderayak vize vize diye ciyaklayan Jonn Bass’malısını çok ama çok iyi tahlil etmemiz gerekir.’’ Ha bir de ABD’nin gazına gelerek Kuzey Irak’ta bize yalandan efelenip Erbil’de İsrail bayrağı yellendiren, sonra da zokayı görünce üç günde üç yıl geriye giden tek kullanımlık Barzani’nin ay sonunda hangi yıla geri döneceğini inanın çok merak ediyorum. Merkel’in baş tuttuğu Haçlı-Siyonist ittifakından ve onun izinden giden batılı istila devletlerinin tutumundan sanırım bahsetmeme gerek yok..!
Evet bizler büyük bir hoşgörünün torunlarıyız. Lakin nasihat ile yola gelmeyenin azarlanması gerektiğini, azar ve nasihat ile yola gelmeyenin ise hakkının dayak olduğunu Ziya Paşa’nın vecizesi ile stratejik ortaklarımıza (!) hatırlatmayı borç bilirim. Ne diyordu Ziya Paşa: “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.” Doğru çeviri yapamayacağınız ihtimalini düşünerek işimi sağlama alıp köşe yazımı Merhum Akif’in dizeleri ile bitiriyorum…
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu…
İrticâın şu sizin lehçede ma’nâsı bu mu?