KİFAYE (YETER)

Son yıllarda dünya gündemini en çok meşgul eden ülkelerin başında Mısır geliyor. Büyük bir halk ayaklanmasıyla 30 yıldır ülkeyi yöneten Hüsnü Mübarek devrildi. Kahire’nin Tahrir Meydanı devrimin sembolü oldu. Yüz binlerce insanın günlerce bu meydanda toplanıp dikta rejimine kafa tutması Mısır halkını dünyanın gözünde kahramanlaştırdı. Ben devrimden önce Kahire’ye gittiğim için Tahrir Meydanı’nı göremedim. Her halde devrimden önce o kadar ünlü değildi. Bazı mekânlar olağanüstü zamanlarda yeni anlamlar kazanıyor. Sanıyorum bu durum Tahrir Meydanı içinde geçerli. Seçimlerle işbaşına gelen Muhammed Mursi yaklaşık bir yıl yönetimde kaldı. Tahrir Meydanı’nda halkın huzurunda yemin etti. Daha sonra sistemde birçok iyileştirmeler yaptı. Ancak dış güçlerin desteğiyle içerdeki odaklarla işbirliği yapan Savunma Bakanı General Abdülfettah Sisi, Mursi yönetimini devirerek askeri rejime geçti. Demokrasi havarisi batı hiç ses çıkarmadı çünkü onlar demokrasiyi, insan haklarını sadece kendileri için istiyorlar. Acı olan krallıkla yönetilen Arap ülkeleri de bu diktatörü desteklediler. Darbenin gerçekleşmesi milyarlar akıttılar. Diktatör ve adamları Mısır halkına zulüm ettiler, etmeye de devam ediyorlar.

Şehit Hasan El Benna, Seyit Kutup ve arkadaşlarına rahmet diliyorum. Yeni şehitlere de rahmet, zindanlar da bulunan kardeşlerime sabır temenni ediyorum.  Buradan KİFAYE (YETER) diyorum.

KAHİRE’DE BİR GÜN

Kahire’ye Atina üzerinden gece yarısı vardık. Yunan medeniyetinin önemli merkezlerini gördükten sonra Mısır’a geçmek daha da anlamlı oldu. Yunanistan ve Mısır Akdeniz’in iki yakasından bir birine komşu. Tarihin derinliklerinde birçok ortak yönü var. İnsanlığa yön veren iki önemli medeniyet merkezi. İnsanlık tarihini anlamak için Atina ve Kahire görülmeli. Ancak bu iki önemli bölgeleri görmeden önce Mısır ve Yunan tarihi mutlaka okunmalı.

Heyetle indiğimiz Kahire Havaalanı’nda vize alıyoruz. Yaşı kırkı geçenler kapıda vize alıyor. İşlem kolay; bir miktar ücret ödüyorsunuz ve vizenizi alıyorsunuz. Güvenlikten geçerken görevliler Türk olduğumu fark edince takılıyorlar. Güler yüzle “Ehlen ve sehlen, Tayyip Erdoğan” diyorlar. Kontrol edilmeden geçiyoruz güvenlik kapısından. Sonra farklı dünya görüşüne sahip arkadaşların da olduğu gruba dönerek “Hadi iyisiniz. Başbakanımız sayesinde VIP muamelesi gördünüz” diye takılıyorum.

Kahire hakkında daha önce çok farklı bilgiler almıştım: kargaşası, trafiği, tarihi vs. O nedenle uyarılmış bir bilinçle havaalanından çıktım. Arabaya biner binmez az olan Arapçamı konuşturmaya başlıyorum. Şoförle diyaloga giriyorum. Gece silueti Kahire’nin büyük bir şehir olduğu intibaını veriyor. Gerçekten Kahire dünyanın en önemli metropollerinden biri. Afrika kıt’asının en büyük şehri. Otele varıyoruz ve yarının programını yaptıktan sonra istirahate çekiliyoruz. Ertesi gün uzun bir gün bizi bekliyor; akşam da grubun diğer kısmıyla buluşup İskenderiye’ye geçeceğiz.

Sabah erkenden kahvaltı yaptıktan sonra otel görevlilerine bir günlük taksi kiralamak istediğimizi söylüyoruz. Önceden tembihliyiz; mutlaka pazarlık yapmamız gerektiğini biliyoruz. Uzun ve çetin pazarlıklardan sonra anlaşıyoruz. Genç bir taksi şoförü bizi dolaştıracak. Biraz Arapça, biraz İngilizce kendisiyle anlaşıyoruz. Genç sürücümüz fazla nazik ve kibar. Her şeyi bilir havasında. Bize iyi bir rehberlik yapacağını söylüyor.

Her Kahire’ye gidenin ilk görmek istediği yer piramitlerdir. Biz de öyle yapıyoruz. Bir an önce piramitlere gidelim diyoruz sürücüye. Ancak Kahire’nin insan ve araçların iç içe geçtiği keşmekeş caddeleri bir türlü bitmek bilmiyor. Acele etmenin bir faydası yok. Her şey olacağına varıyor.

Piramitlere varmanın kolay olmadığını anlayınca bari tarihi mekânları görelim diyoruz: Kahire Kalesi, Askeri Müze, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camii gibi… Allah’tan bu eserler toplu ve bir bölgede bulunuyor. Önce müzeyi geziyoruz. Daha çok Kavalalı’dan başlayarak Mısır yöneticilerinin resim ve eşyaları sergileniyor. Özellikle bir dönem atlanıyor. Nedense Osmanlı dönemine pek değinilmiyor. Hâlbuki Yavuz Sultan Selim 1516’da Mısır’ı fethetmişti. Mısır uzun zaman Osmanlı egemenliğinde kaldı. İngilizler işgal ettiler ancak resmi olarak Lozan’a kadar Osmanlı toprağı idi. Müzenin bahçesinde at üzerinde İbrahim Paşa’nın büyük bir heykeli var. Hemen karşıda Osmanlı mimarîsini çağrıştıran iki güzel cami. Birisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camii, diğeri Nasır Muhammed Camii.

Bugün günlerden Cuma. Kahire’ye gelince Cuma namazını meşhur Ezher Üniversitesi’nin camiinde kılmak istiyoruz. Bir an önce namaza yetişelim diye acele ediyoruz. Büyük bir kalabalık camiye doğru ilerliyor. Etrafta çok sayıda farklı üniformalarda polis ve askerler dolaşıyor. Bu görüntü beni biraz endişelendiriyor: Acaba bir olay çıkma durumu mu var? Yoksa her zaman yaptıkları bir uygulama mı? Aklıma 28 Şubat döneminde Beyazıt Meydanı ve camii geliyor. Kalabalık cemaatle camie giriyoruz. Cami çok büyük. Mihraba yakın bir yerde namazı bekliyoruz. İyi bir hatip uzun bir hutbe okuyor. Can kulağıyla diliyor, anlamaya çalışıyorum. Ayet ve hadislerin sıkça geçtiği, dinî terminolojinin ağır bastığı konuşma anlaşılmayı kolaylaştırıyor. Hutbe sırasında Kahire’nin perişan halini düşünüyorum. Bir hüzün kaplıyor içimi. Hatibin duygulu sesi ve Kahire’nin arka sokaklarındaki yokluk ve yoksulluk beni kederlendiriyor. İçimden “Ya Rabbi, bu ümmetin hali ne olacak?” diye geçiriyorum.

MISIR PİRAMİTLERİ

Namazdan sonra caddeler araçlarla, satıcılarla ve insanlarla dolup taşıyor. Müthiş bir gürültü ve uğultu… Kalabalık caddelerden geçerek piramitlere doğru ilerliyoruz. Piramitler uzaktan arzı endam ediyor. Nihayet piramitlerin olduğu bölgeye geliyoruz. Girişte büyük bir kargaşa var. Satıcılar, develerle piramitleri gezdirmek isteyenler, giriş bileti satanlar… Turistlerin etrafları kuşatılmış durumda. Etraf toz toprak içinde. Şaşırıyorum. Dünya harikalarını görmek için dünyanın değişik bölgelerinden gelen insanların burnundan getiriliyor.

Biz de bu kargaşadan nasibimizi alıyoruz. Satıcılar etrafımızı kuşatıyor. Türk olduğumuzu anlayınca başlıyorlar Türkçe konuşmaya. Hatta bir slogan da atıyorlar “Yavaş yavaş Hasan Şaş.” Bu tezahürattan Mısırlılar’ın Türk futbolunu yakından takip ettiklerini anlıyoruz. Nihayet biletleri alıp piramitlere doğru yürüyoruz. Hava sıcak ve mesafe epeyce. Ama geldik artık, yürüyeceğiz. Bizim elimizi kolumuzu sallayarak yürümekten imtina ettiğimiz yollarda piramitlerin yapımında binlerce gariban sırtında taşlar taşıyarak yürüdü. Yıllar önce Dr. Ali Şeriati’nin bir kitabında piramitlerin yapımında Firavunların ne kadar masuma eziyet ederek bu taştan kuleleri yaptırdıklarını okumuştum. Üstelik o işçiler piramitlerin yapım sırrını bildikleri için işleri bitince öldürülmüşler.

Piramitlerin yapılışı hâlâ sırrını koruyor. Nasıl yapıldıklarına dair çeşitli tartışmalar sürüyor. Kullanılan taşların bölgede bulunan topraktan sun’î olarak yapıldığı da iddia ediliyor. Piramitler Firavunlar için mezar yeri olarak yapılmış. Fravunlar çok sayıda piramit yaptırmışlar. Gize piramitlerinden Keops dünyanın yedi harikasından biri sayılıyor.

Piramitlere yaklaştıkça ne kadar büyük ve heybetli olduklarını anlıyoruz. Gerçekten tozlu tepeler üstünde öte dünyadan özel indirilmiş devasa canavarlar gibi duruyorlar. İnsanı ürkütüyorlar, şaşkınlığa düşürüyorlar. Piramidin yan duvarından bir miktar tırmanıyoruz. Kafamızı kaldırdığınızda tepesini göremiyorsunuz: Âdeta göğe dayanmış merdiven gibi.

Bütün piramitleri dolaşmak imkânımız olmadığı için bir piramidi ve çevresindeki anıtsal yapıları dolaştıktan sonra dönüşe geçtik. Yol boyunca satıcı sesleri arasında çeşitli fanteziler ürettik. Şehir turu yaparak otelimize döndük. Tabii Kahire’den söz edip de Nil Nehri’ni anmamak büyük eksiklik olur. Hattâ Mısır ve Sudan’ı Nil’siz düşünmek imkânsız. Nil Sudan’ın da, Mısır’ın da can damarı, hayat kaynağı. Nil Kahire’nin ortasından geçiyor ve şehri iki kısma ayırıyor.

13 Mayıs 2014’te Manisa ilinin Soma ilçesindeki kömür madeninde çıkan yangın nedeniyle 301 madencinin ölümüyle sonuçlan madencilik kazasından sonra taziye mesajı gönderen Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye yazdığım cevabı yazımı buraya almak istiyorum.  Bu yazı 2014 yılında yazıldı 3 yıl boyunca acı olaylar yaşadık ama genel durum aynı…

SEVGİLİ CUMHURBAŞKANIM MURSİ’YE CEVABIMDIR

Muhterem Cumhurbaşkanım Mursi,

Soma’da şehit olan kardeşlerimiz için gönderdiğin mesajını aldık. Allah senden razı olsun.  Soma’da kara madende 301 canı şehit verdik. Acımız tarifsiz, kederimiz büyük.  Bizim Soma’da kara madende yaşadığımızı siz Mısır’da Firavunların kurduğu kukla, kara mahkemelerde yaşıyorsunuz. Mısır’da kukla bir mahkemede yargılandığınızı biliyoruz. Sana ve Müslüman Kardeşlerimize dua ediyoruz. Firavunların kurduğu sahte mahkemeleri ümmet olarak çok gördük. Bunun acı tecrübesini Müslüman Kardeşlerimiz Mısır halkı çok  yaşadı.  İslam ümmetinin yaşadığı birçok yerde maalesef aynı acıları yaşıyoruz. Başlatılan yeni haçlı seferleriyle Afrika’da, Asya’da ve dünyanın birçok bölgesinin Müslümanlara zulüm uygulanıyor.

Mısır’da  uzun süren dikta rejimlerinden sonra halkın seçimiyle iktidara geldiniz.  Sürekli demokrasiye vurgu yapanlar önce sessiz kalmayı tercih ettiler. Çünkü onlar için Mısır’da dikta değil, demokrasi zararlıydı. Ama bu yaman çelişkiye bir kılıf bulmaları gerekiyordu. Algı yönetimini devreye soktular. Seçilmiş olmanıza rağmen sizin yönetiminizi zorba yönetimi olarak gösterdiler. Tabii bu algıya destek olacak, halktan alamayacakları yönetimi efendilerinden almaya can atan uşaklar devreye girdi. Uşakların da başarılı olamayacağını anlayan efendiler ve onlara maşalık yapmaya hazır elinde sopa olan güçleri devreye soktular…

Muhterem Cumhurbaşkanım,

Bizde benzer acıları defalarca yaşadık. Bizim ülkemizde de başbakanları, bakanları astılar.  Bu toprakların insanları da büyük ve tarifsiz sıkıntılar yaşadılar. Toplumu kamplara böldüler. Kimine komünist, kimine faşist diyerek birbirlerine düşürdüler.  Binlerce genç hayatını bir hiç uğruna kaybetti.  Seksenli yıllarda  bir tonton amca geldi. Bu bozuk düzenin tamirine uğraştı. Allah şahit iyi işlerde yaptı. Ölümüne bir anlam veremedik. Hala da bir anlam verebilmiş değiliz. Öldü mü, öldürüldü mü bilmiyoruz? Daha sonra sizinde yakından bildiğiniz bir Mücahit adam iktidara geldi. Yıllardır biriktirdiği iyilikleri halkıyla bir an önce paylaşmak istiyordu. Yaklaşık 30 yıldır ülkenin iyiliği için biriktirdiklerini ülkesi için, ümmet için değerlendirmek istedi.  Az zamanda çok işler başardı. Kriz içindeki ekonomiyi rayına soktu. Ümmet içinde kolları sıvadı birlik oluşturmak için çaba sarf etti. Bu durum içeride ve dışarda ki halk, Hakk düşmanlarını harekete geçirdi. İçerdeki sopalı güçler daha önceki tecrübelerine dayanarak bu defa post modern bir darbe tasarladılar ve uygulamaya soktular. Sonunda Mücahit adamı senin gibi hapse gönderme kararı aldılar. Yine Mısır’daki gibi algı operasyonu burada da çalıştı. İrtica dediler, mülteci dediler, halka büyük eziyetler ettiler. Sopalı güçlerin işbirlikçileri yönetimi üstlendiler. Ülkeyi sosyal, siyasal, ekonomik açıdan çökerttiler.

Hani derler ya gecenin en karanlık anı şafağın sökeceği andır. Halk iç ve dış düşmanların tezgâhını bozdu. Bir Uzun, Cesur Adama görev verdi. Muhtar olamayacağı söylenen bu uzun adam 10 yılda yüzyıllık iş yaptı. Her alanda sessiz devrimler gerçekleştirdi ve halkın gönlünde taht kurdu. Her durumu aleyhine sanan baykuşlar yine hareketlenmeye  başladı. Olacak iş değildi bu uzun adam bu ülkeyi lider devletler sınıfına sokuyordu.  Aşağılamaya alışmış mankurtlar için bu tahammül edilecek bir durum değildi. Bu adamı bir an önce durdurmak lazım yoksa köle düzenimiz kökten yok oluyor. Bu adam daha öncekilere benzemiyor. İçerden ve dışardan her türlü darbeye karşı şerbetli. Baktılar ne yapsalar boşa çıkıyor. Bu defa hep kendilerine çalışan ama ailenin saflığından  da istifade ederek semiz hale gelen kullanışlı birilerini kullanmaya karar verdiler. Bu büyük ve son numarayla işi bitirmek için topyekûn taarruza geçtiler. Tıpkı sizde olduğu gibi darbeye fetva veren din adamı görünümlü adamlar işe yarayacaktı. Ancak o da fayda vermedi. Uzun adamın hem Hakka hem halka inancı tamdı. Bu musibeti de sabır ve metanet ve gayretle atlattı.   Ancak Allah’tan korkmayan, kuldan utanmayan adamlar fitne çıkarmaya devam ediyorlar…

Kıymetli Cumhurbaşkanım,

Kardeşlerimin Mısır’da yaşadıkları karşısında bizim yaşadıklarımız hafif kalır ama yaşadıklarımızı gene de ümmetin önderlerinden biri olan sizinle paylaşmak istedim. Mısır da olanları duyuyor inanın çok üzülüyoruz. Gözyaşlarımıza hâkim olamıyoruz. Elimizden gelen tek şey dua etmek. İnanın bu büyük millet onu da fazlasıyla yapıyor. Unuttum söylemeyi uzun adam da Rabia işaretini sembol yaptı. Her vesile ile sizi ne kadar sevdiğini ifade etmekten geri durmuyor. Sadece sizin değil ümmetin mazlumlarının sesi oldu.

SELAM OLSUN SİZE…

Hürmetlerimi, saygılarımı iletiyor ellinizden öpüyorum.

Ümmetten bir Müslüman Kardeşiniz…