Devlet Ana romanını Ahmet Çiğdem’den allem kullem ederek alıp okumamın üzerinden neredeyse 40 yıl geçmiş.

Uzun zamandır kitaplığımda gözüme çarpmıyor. Kimbilir kimin kitaplığının rafını süslüyordur şimdi.

Hemen söyleyeyim. Kemal Tahir’in Devlet Ana’sının bu yazının konusuyla alâkası yok.

Yazıda devlet kelimesi geçecek o sebepten naşi girizgâh malzemesi olsun istedim.

Kemal Tahir, Devlet Ana ismini kullanmış.

Bizim oralarda, Çankırı havalisinde kimse Devlet Ana demez.

Devlet Baba der milletimiz. Devlet babadır, toprak (vatan) anadır.

Kemal Tahir, niçin Devlet Ana demiş hiçbir fikrim yok.

Hızlı bir malumat için Google hazretlerine de başvurmadım.

Merak ediyorsanız gugıllayın bayım.

Dün gece, TV’de üçüncü sınıf siyasi analiz heriflerinin gevezeliklerini zaplarken, nereden estiyse, bizim piyanist Fazıl ile Kemalist Bedri geldi aklıma.

Fazıl ile Bedri için devlet ana mıdır? Baba mıdır? Merak ettim.

Kendilerine sormak lâzım da. O da zahmetli iş.

İkisi de devlet babanın harika çocuklarından.

Devletin özel babalığına mazhar oldukları için, muhtemelen devlet baba diyorlardır.

Devlet baba harika çocuklara 1948 yılından beri yapıyor böyle kıyak.

Fazıl’dan sonraki dahi çocuklar kim bilmiyoruz.

Bizim yandaş medya da (!) böyle işlere teşne değil ki haberimiz olsun.

Devlet babanın, vergi, harç, işgaliye deyip hep elini vatandaşın cebine daldırdığını sanmayın.

Müşfik elini garibe gurebaya da uzatıyor.

Garip gurebadan sayılmasa da Fazıl’la Bedri garip bir tür sayılırlar.

Hiç değilse acaibi garaip sınıfından.

Öyle olmak için özel çaba sarf ediyorlar.

Fazıl ve Bedri’ye Kemalist devlet babacı demek daha doğru.

Kemalist devlet haricinde bir devleti ne anadan, ne de babadan sayarlar.

Fırsat buldukça saydırırlar.

Densizin birinin, baldırına çirkin saldırısından sonra Bedri, eskisi gibi çıkıntılık yapmıyor sanki.

Fazıl da Türk milletine küstü sesi soluğu çıkmıyor.

Millete küstahça veryansın edip, üzerine küsenlere, ancak memleketimizde rastlanır.

Kemalist devlet babanın güzellik yaptığı bir kaç hanım da var.

Suna Kan ile İdil Biret.

Harika çocuk yasası onlarla başlıyor.

Halkımız pek tanımaz onları.

Doğrusu onlar da halkımızı tanımazlar ya.

Mesela, Fazıl memleketimizde Ciguli kadar tanınmaz.

O kadar çıngar çıkar, Ciguli kadar tanınma. Olacak iş mi?

Ben olsam kanıma dokunurdu. Küsmekte haklı adam.

Ciguli şaklabanın tekiydi dediğinizi duyar gibi oldum.

Ayıp, ölülerin arkasından kötü konuşulmaz.

Hızlı ün ve sempati şaklabanlıkla kolay. Doğrudur.

Sanatla da olur.

Ciguli her ikisiyle de başardı.

Milletimize de haksızlık etmeyelim. Sanatsız şaklabanlığa prim vermez.

Verse de, Ajdar’a gösterdiği kadar olur. Fazlası değil.

Benim, Fazıl Say’dan daha samimi bulduğum bir başka harika çocuk var.

Daha içten, o da başarılı ve mütevazı.

Tuluyhan Uğurlu.

İLESAM’da karşılaştık vaktinde bir kaç defa. Çay içip muhabbet etmiştik.

Derviş meşrep bir modern zaman sanatçısı.

Ne milleti ne geleneği ne de kültürüyle kavgalı.

Fazıl Say’la çay içip muhabbetin belini kırma imkânımız olmadı.

Olsa fikrim değişirdi belki.

Belki onun da.

Ne diyeyim?

Uzun ince bir yoldayız.

Onun yanında kuyruklu piyano, ruhunda inatçı keçi.

Benim yanımda üç tane kuyruklu kedi.

Hayrolsun.

Bu arada haberdar olursa bu yazıdan Fazıl Say

Hazırdır ocağımızda daima taze çay.

Helâli hoş olsun.