Devletin kutsiyeti, milletlerin kadim tecrübeleri ile ortaya çıkmıştır. Devlet adamlığı da bu kolektif bilince yaslanan bilgelikten ve kadim köklere bağlılıktan nasibini alır.

Devlet adamının da sınavı vardır; kaos dönemlerinde imtihandan geçer. Devletin adamının milletin adamının karşısına çıkarıldığı günleri hatırlatmamak birinci vazifesidir.

Çünkü milletin çoğunluğu taşralıdır, köylüdür, askerdir ve de fakirdir. Memleketin yarısı, asgari ücretin altında gelirle yaşamaktadır. Nüfusun yüzde sekseni mesleki eğitim süreçlerinden geçmemiştir. Devlet, güçlüdür, imkan ve kaabiliyet bakımından milletten beslenmesine rağmen milleti korkutacak boyutta olduğunun farkındadır. Çağın imkanları, algı araçları ve teknoloji sayesinde daha azamatlidir.

Uluslararası imaj, artan nüfus ve şehirli kalabalıkları hazırlayan çağ devleti de derin temellerle inşa edilmiş yüksek binalar haline getirmiştir. Göçerlerin otağlarında keçeler üzerinde diz çökülen sıcak minderler yerine savunma araçlarının gövdesinde milletlerin üşüdüğü evrensel metallervar artık.

Türkiye de nasibini aldı bu donanımlardan. Milletin bu topraklarda kendisni korumak ve değerlerini yaşatmak için yüzlerce yıllık fedakarlıkları ile büyüttüğü devlet de çağın imkanları ile ihya edilmekte. Keşke bu kadar savunma ihtiyacımız olmasaydı. NATO ile yutturulan zoka sonucu başımıza örülen bu savunma kalkanlığı rolü, milletin fakirleşmesine ve de milletin orduları eliyle aynı milletin darbelerle on yılda bir çiğnenmesine neden olmuştur.

Şimdi Shangay beşlisi de yeni bir NATO anlamına gelecektir. North Atlantic Treaty Organization yerine,Asian Treaty Organization yani ATO olur. Bu kez de bize “Siz NATO’ya sınır ülkesiniz, Kıbrıs, İsrail ve Yunanistan gibi güçlü NATO tehditlerine karşı en kıymetli kalkan konumundasınız” diyecekleri için daha çok silaha para harcamak zorunda kalacağız.

İçinden geçtiğimiz süreç, bizi tarihi kararlar arifesinde hatalar yaptırmak isteyenlerin herkesle ittifak ettiği bir süreç. Beşiktaş saldırısından beri gerçekleşen dördüncü kanlı eylemler serisi ortak bir karanlık el tarafından organize edilmekte. Bu algı operasyonlarının hedefinin referandum olduğundan hiç şüphem kalmadı. Kayseri’de askerlerimizin şehit edilmesi ve büyükelçi cinayeti bağımsız eylemler değil. Bu bir süreç yönetimi, kaos düzenini hazırlamaya yönelik bir ortak eylem planı. Reina patlaması ise bu çatışma ve kutuplaşma projesinin adının konmasıdır. Radikalleşme eğiliminde olan muhafazakarlarla keskinleşebilen laiklerin sinir uçlarını harekete geçirme planı. Ortada dolaşan noelli, kutlamalı, patlamalı çatışma görüntülerieşliğinde, bir kısım milliyetçilerin, şehirlerde, batıda ılımlı dindarların daha mesafeli konuma geçmeleri ve 15 Temmuz mutabakatının büsbütün terkedilerek her kesimin eski yerine geçmesi istenmekte.

Devlet adamı, bu günlerde varlık göstermelidir. Öfke dili, cezalandırma söylemi yangına körükle gitmek anlamına gelir. Daha soğukkanlı, kucaklayıcı ve adalet telkin edici bir dil kullanmalıyız. Yapılan saldırı ve tecavüzlere karşı çok sert bir dil ve söylemdeki keskinlik bizim temel yanlışlarımızdan. Rus’un uçağı düştü ve elçisi vuruldu. Tahmin edilemeyecek düzeyde öfkelendiler ama asla öfke dili kullanmadılar.

Bizim duygusallığımızı artık bizden iyi öğrenmiş olanlar, tahrik etmek üzere duygusal alanımıza saldırıyorlar. Adaletten ayrılmamak en büyük silahımız olmalıdır. İşi ehline vererek, liyakat esasını, hakkaniyeti duygusallıklarımızın üstüne çıkararak milleti kucaklayabiliriz. Genç nesiller ancak emeğinin ve hakkının teslim edileceği bir devlete sadakat besleyebilir. Çocuklarımızın da milletin adamı olmasını istiyorsak onlara adaletle hükmeden bir devletin varlığını göstermek zorundayız…