"YER, o [son] müthiş sarsıntı ile sarsıldığında ve yeryüzü ağırlıklarını attı[ğında], O güne kadar kendinde gizlediği bütün her şeyi -ölülerin bedenleri veya kalıntıları- dahil. Ve insan: 'Ona ne oluyor?' diye bağırdı[ğında], o gün yer, bütün haberlerini ortaya dökecek” (Kur’an-ı Kerim: 99/1-4).
İnsana yeryüzünü, evreni ve evrende nefes alan varlık âlemini rehber eden Yaratıcı; dünyada olup bitenleri insanın insanlığını ve ahlakî birikimini iç âleminde inşa etmesi için somut verilere dönüştürür. Sarsıcı vakitlere uyandırıldık. Neye inanırsak inanalım ve hangi etnik kimlikten, inançtan olursak olalım yeni bir okuma ile okumalıyız coğrafyamızı. Yaşadığımız deprem büyük bir felaket, tarihin en büyük enkazı, eşi benzeri olmayan boyutta bir tuval ve aklın sınırlarını zorlayıcı ölçekte bir heykel. Unutulmamalı her şey bir anda olup bitti. Çünkü yeryüzünde insan eli değmeden enkazdan devasa piramitler üreten ve şehirlerin ortasında insanın idrakine sunan deprem bir uyarıcı olarak hâlâ orada duruyor. Fay hatlarının kilometrelerce çizdiği tabloda devrilen ağaçların, oluşan yarıkların, yan yatan evlerin, eğilen mezar taşlarının, çöken yer parçalarının, yarılan ve bir kâğıt gibi yırtılan asfalt yolların, moloz yığınlarının kenarında kaybettiği canlara ağlayan annelerin, annesini yitiren çocuğun çığlığının sükûta erdiği ve benzersiz bir tabloya dönüştüğü süre bir insanın fırçayı eline alma süresi kadar kısaydı. Yeryüzünün bütün renkleriyle önümüzde duran büyük resmi, dünya resim tarihinin en büyük tablolarını yapan Rönesans ressamlarının resimlerinde bile göremezsiniz; Rönesans nam rezidansların devrilmesinde görmeniz gerekeni göz ardı etmeden.
**
Deprem bize iyilik, dürüstlük, kötülük, ahlaklılık ile ahlaksızlık arasındaki bıçak sırtı sınırı/anı yeniden ve apaçık bir şekilde gösterdi. Tonda yüz gram demir çalarak zenginleştiğine inanan “vicdanı rahat (!)” müteahhidin aymazlığını; depremin merkezinde inşa ettiği binasında bulunan züccaciye dükkânında bir tek tabağın kırılmamasını “gizemli bina giziyle anlatanlara” alçak gönüllülükle “biz sadece yapmamız gerekeni kurallara ve deprem yönetmenliğine uygun yaptık” diyen ahlak abidesi ve vicdan sahibi müteahhitleri aynı anda gördük.
Erzak dağıtımında sıra kendisine geldiğinde kucağındaki paketin üzerine konulan ekmeği “abi ekmeğimiz var” diyen ahlak abidesi beş altı yaşındaki çocuğun destansı anlatılara konu olacak büyüklüğünü, aldığı bir pakette çıkan ihtiyaç fazlası çorabı iade eden kadını, Rize’den gelen yardımlar arasından alıp giydiği montun cebinden çıkan para ve araç anahtarını iade eden gerçek insanı, şehit evladının hatıra giysilerini bağışlayan Kezban annenin cömertliğini gördük. Bir de market yağmacısı eli ayağı tutan yağmacıyı, acılarımızla alay eden sosyal medya soytarılarını, ülkesinin itibarını hiçe sayan oy avcısı ve karanlık odakların işbirlikçisi siyasiler ile yurt dışına kaçan örgüt mensuplarının ihanetlerine ve zihni yağmacılıklarına şahit olduk.
Evi barkı dağılmış, hiçbir şeyi kalmamış hatta belki de çocuklarını depremde yitirmiş Elbistanlı orta yaşlı bir kardeşimizin ağaç dalına asılı bayrağı öperek “Allah’ım bayrağımızı indirme, ezanımızı dindirme, vatansız bırakma Yâ Rabbi!” deyişinde yüce gönüllü ülke insanının hasbiliğine şahit olduk. Ailesinden birkaç canı toprağa veren ve enkazdan çıkıp tedavisi bitince enkaz kaldırmaya, sıcak yemek dağıtmaya, çadır kurmaya koşan fedakâr insanlar gördük ve gönendik. Deprem bize insanlığımızın insanlıktaki ölçüsünü ve niteliğini bütün açıklığı ile bir kez daha gösterdi. Birçoğumuz son otuz yılda bu manzaralara ve depremin öğretici gücüne şahit olduk; ancak balık hafızamızın kibrinde yine, yeniden unuttuk.
Acılar ve dramlar da eğitir. Depremin izlerinden izler bırakılmalı şehirlerde. Eğitim süreçlerinde çocuklar bu izlerin olduğu yerlere götürülmeli ve gösterilmeli. Savaşların somut göstergesi olarak çocuklarla gittiğimiz İkinci Dünya Savaşı’nda bombalanan Kaiser Wilhelm Anıt Kilisesi hâlâ Berlin'in simgesi olarak korunuyor. Hiroşima’nın ibret abidesi olarak korunmasının önemi üzerine düşünmek gerekmez mi? Bosna’da kurşun izleriyle kevgire dönmüş binalar korunuyor. Bazen, izleri silmek yerine korumak gerek.
…
Hatırla ve unutma!
Gece nöbetinden dönen polis,
Depremden beş dakika önce görevi biten hemşire,
Enkazdan çıkarılan on yaşındaki çocuk,
Yarın öğrencileriyle buluşacak öğretmen,
Olup bitenin farkına vardığında hiçbirinin evi, okulu, hastanesi ve karakolu yoktu.
Eşi, çocuğu, annesi ve babası yoktu,
Şehri, kasabası, mahallesi, köyü, sokağı, evi yoktu,
Komşuları ve dostlarıyla sohbet ettiği mahalle camisinin çay ocağı da yoktu.
Ve deprem şehirlerinde susan ezanın sedası İslam coğrafyasından yükseliyordu.
Umudumuzu, merhametli duruşumuzu ve dayanışma ruhumuzu yitirmeden felaketlere, yağmacılığa ve siyasi körlüğe direneceğiz.
Yitirdiklerimize rahmet, kalanlarımıza sabır ve dua...