Bir insanın ahlakı, karakteri ve hayal dünyası geçirdiği çocukluk çağıyla doğrudan ilişkilidir. O çağlarda iyiyi, güzeli, doğru olanı müşahede eden bir çocuk önce taklit yoluyla sonra da içselleştirerek düzgün bir hayatın öznesi hâline gelir. Bu senaryonun bir de kötü olanı var elbette. Son yıllarda sayıları artan eli baltalı, kılıçlı katiller; öz annesini gözünü kırpmadan doğrayan caniler bozulan çocukluk çağının sonuçlarıdır. Daha iki yaşında eline tablet tutuşturulan, TikTok sayfaları arasında gezinerek zamanını geçiren bir çocuğun ne olmasını bekliyoruz? Daha, önceki gün 17 yaşında bir çocuk okulunun müdürüne kurşun yağdırdı. Son yirmi yılda yetişen neslin soğukkanlılığı, ölümü bir oyun olarak kafalarına kodlamış olmaları bu manzaraların daha da artacağını haber veriyor. Bunların hiçbiri dün de tesadüf değildi bugün de değil.
Çalışan annelerin sayısı arttıkça çocukların sanal dünyaya yönelme oranları da artıyor. Gün boyu çalışan anne babasını akşamdan akşama gören çocuklar için sanal dünya âdeta bir sığınak hâline geliyor. Elbette burası güvenli bir sığınak değil. Daha da vahimi ebeveynler de bu durumu destekliyor. Çünkü hiç kimse zorluğa katlanamıyor. Kendi çocuğu da olsa hiç kimse zamanından feragat etmek istemiyor. Böyle olunca şefkatten yoksun, duygusuz, öz güveni zayıf, alık bir nesil ortaya çıkıyor. Bir de şiddet oyunları, sanal kumar, sosyal medya bağımlılığı gibi çağın hastalıklarına yakalanmışsa o çocuk bir daha iflah olmuyor. Hiçbir sorumluluk duygusu gelişmeyen, toplumla ilişki kuramayan bu asosyal çocuklar patlamaya hazır bir bomba gibi zamanını bekliyor.
Bizim çocukluğumuz 80 ve 90’larda geçti. Dolayısıyla internet belasına bulaşmadan yetiştik. Tek lüksümüz televizyonda izlediğimiz arkası yarın dizileri veya masum çizgi filmlerdi. Bir de ara sıra atari oynardık. TRT’den başka kanal olmadığı için izlediklerimizin olumsuz yansımaları sınırlıydı. Hem devlet hem de toplum yayınlanan şeyler konusunda hassastı. Bu durum o yıllarda Türk ailesinin henüz değerlerini yitirmediğini, sosyal kontrolün aşınmadığını gösteriyor.
Bizim gibi çocuklar için okuduğumuz çizgi romanlar, dinlediğimiz hikâyeler özellikle de her ay özlemle beklediğimiz çocuk dergileri bir yaşam biçimiydi. Türkiye Çocuk, Gül Çocuk, Milliyet Çocuk en fazla okuduğumuz çocuk dergileriydi. Her ay yayınlanan bu dergiler ülkenin en ücra yerlerine kadar ulaşıyordu. Abone olamayanlar bile halk kütüphanelerine giderek bu dergileri takip edebiliyordu.
Bu dergilerde neler yoktu ki; karikatürler, çizgi romanlar, Türk kahramanları, fıkralar, hikâyeler, bilmeceler, denemeler, şiirler, yarışmalar… Hâsılı bir çocuğun hayal dünyasını besleyecek hemen her şey bu dergilerde mevcuttu. Battalgazi’yi, Deli Dumrul’u, Başını Vermeyen Şehid’i, Karaoğlan’ı, Yüzbaşı Volkan’ı, Seyit Onbaşı’yı, Dedem Korkut’u hep bu dergilerle tanımıştım. Çoğu çizgi roman karakteri olan bu kahramanların hayal dünyamı nasıl beslediğini tarif edemem. Çocuk olduğum için düz yazıdan çok çizgi romanlar ilgimi çekiyordu. Ben de o yaşlarda önüme konulan bu çocuk dergilerini okur, hayal dünyamı beslerdim. Bazen de derginin düzenlediği yarışmalara katılır, sonraki ay ismimi dergide görebilmek için sabırsızlıkla beklerdim. Hatta bir şiirimin de bu dergilerden birinde yayınlandığını hatırlıyorum.
Şimdilerde çocuk dergilerinin sayısı bir hayli azaldı. Oysa sosyal medya tehlikesine karşı çocuklarımızın ilgisini çekecek dergilere daha fazla önem vermemiz gerekiyor. Bunun yanı sıra çocuk edebiyatı alanında çalışan yayınevlerine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Çünkü hayat boşluk kabul etmez. Çocuklarımızı ne olduğu belirsiz çocuk kanallarının karşısına oturtarak, ellerine tablet tutuşturarak, içeriğini bilmediğimiz çocuk kitaplarını okutarak sorumluluktan kurtulamayız. Çünkü bir çocuk bu yaşlarda neyle besleniyorsa ona dönüşmekten kurtulamaz. Bunun telafisi de mümkün olmaz.
Geçen ay ilk sayısı yayınlanan Kuşluk Dergisi’ni görünce bunlar hatırıma geldi. Dergi baştan sona kadar büyük bir titizlikle hazırlanmış. İçeriğini tarihimizden, değerlerimizden, kültürümüzden alan dergide çocukların ilgisini çekebilecek hemen her şey mevcut. Resimli karakterler, hikâyeler, şiirler, birbirinden muhteşem çizimler dergiyi adeta bir hayal dünyasına dönüştürmüş. Bu tür dergilerin öncüsü olan Mavi Kuş Dergisi’nin yayınlandığı yılları hatırlıyorum. Kuşluk Dergisi de aynı geleneğin bir devamı olarak yola çıkmış. Dergiyi çıkaran Tulu Yayınları aynı zamanda çocuklar için birbirinden ilginç ve muhteşem kitaplar yayınlıyor. 4-15 yaş arası tüm çocuklarımızın gönül rahatlığıyla okuyabileceği, bakabileceği çok güzel eserler bunlar. Bir yetişkin olarak benim bile dünyamı renklendirdiyse çocukların durumunu düşünemiyorum bile. Kuşluk dergisini yayına hazırlayan, derginin çıkmasında emeği geçen herkesi yürekten tebrik ediyorum. Nice sayılara Kuşluk…