Geçenlerde bir yazar meslektaşımız, Karabağ’a ezik mezik diyince, aklıma geldi.

Sultan Vahdettin, başyaveri Fevzi Çakmak Paşa’ya emir verir;

“Bana derhal, bu vatanı kurtarabilecek cengâverlerin isimlerini listele, getir!”

Hay hay!

Aradan bir hafta geçer.

Çakmak paşa, elinde bir listeyle girer odaya;

“Buyurunuz Devletlüm”.

Sultan Vahdettin, elindeki kahve fincanını masaya bırakır ve listeyi alır.

İlk sırasında o’nun adı vardır.

O, öyle bir cengâverdir ki;

1912’de Trablusgarb cephesinde Mustafa Kemal, Enver ve Kuşçubaşı Eşref ile beraber, omuz omuza İtalyanlara karşı mertçe savaşmış,

Birinci Dünya Savaşı boyunca da, Bakü’de Ermeni Taşnak komitacıları ve Sovyet birliklerine karşı kahramanca çarpışmış ve “Azerbaycan Fatihi” unvanını kazanmıştır.

Bu yiğit, Cumhuriyet sonrasında da aktif görevler üstlenmiştir.

1930’larda, Zeytinburnu’nda bir fabrika yeri satın alarak,

İlk Türk mühimmat fabrikasını kurmuştur.

İlk etapta mermi, gaz maskesi ve havan topları üretmiştir.

Daha sonra bu fabrikasını, Sütlüce’de daha büyük bir alana taşımış ve yüzde yüz yerli tonajlı füze imalatına başlamıştır.

Kendi soyadını verdiği ilk yerli polis tabancasını, yine o üretmiştir.

Filistin’e ciddi oranda mühimmat yollamıştır.

2 Mart 1949’da, bilinmeyen bir nedenle bu fabrikada üç ayrı patlama meydana gelmiş, kendisi ve 27 kişilik ekibi şehit olmuştur.

Cesedi bulunamamış ve sembolik olarak boş tabut defnedilmiştir.

18 Mart’ta bazı milletvekillerinin, “hadise örtbas edilmeye çalışılıyor efendim” diye çıkışması, bir hayli ilginçtir.

Aradan kısa bir zaman geçtikten sonra, yanık cesedi Haliç sularında bulunmuş olsa da, İstanbul müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen, sadece bir et parçası için namazının kılınamayacağını ileri sürmüş ve kılınamadan, şehitliğe defnedilmiştir. Ancak geçtiğimiz yıl, gıyabında bir cenaze töreni tertip edilebilmiştir.

Kim mi bu cengâverimiz?

Nuri Killigil.

Nam-ı diğer, Nuri Paşa.

Kendisi, Osmanlı Savunma Bakanı Enver Paşa’nın da özbeöz ağabeyidir.

Azerbaycanlı şair Ahmet Cevad’ın, çok sonraları Nuri Paşa’ya ithaf edilen “Çırpınırdı Karadeniz ” isimli eserini tekrar tekrar dinleyin ve her ikisinin de ruhuna bir Fatiha göndermeyi unutmayın değerli okurlar;

Çırpınırdı Karadeniz,

Bakıp Türk’ün bayrağına…

Ah, ölmeden bir görseydim,

Düşebilsem toprağına.

Sırmalar sarsam koluna,

İnciler dizsem yoluna,

Fırtınalar dursun yana,

Yol ver Türk’ün bayrağına…

Türkistan’dan esen yeller,

Şimdi sana selam söyler.

Vefalı Türk geldi yine,

Selam sana Türk’ün bayrağına!

Kafkaslardan aşacağız,

Türklüğe şan katacağız!

Türk’ün şanlı bayrağını,

Karabağ’da asacağız.