Son günlerin gündemini belirleyen yine bir kadın cinayeti oldu. Emine Bulut adlı bir kadın, boşanmış olduğu eski kocası tarafından hem de kızının önünde katledildi.

Yine ortalık toz duman doğal olarak… Böyle bir vahşet yaşandığı zaman at izi it izine karışıyor. Bir tarafta katledilen insanlar için gerçekten üzülen ve “Bir daha böyle bir vahşet yaşanmaması için ne yapılabilir, ben ne yapabilirim?” diye çaba gösteren, bunun için gayret eden samimi bir kitle… Bir yanda ise ölümlerden rant devşirmeye; aşağılık ideolojilerini, çarpık dünya görüşlerini, sapık fikirlerini, ahlaksız insan ideallerini millete dayatıp kabullendirmeye çalışan azgın bir azınlık kitle…

Maalesef ki sesleri oldukça gür çıkan, sağlıklı düşünmemizi engelleyen, bizi her geçen gün uçuruma doğru sürükleyen bu ikinci kitle… Yani azgın azınlık…

Uluslararası bir projenin parçası olan, olayları doğru yorumlayıp tedbir almamızı engelleyen bu kitle yüzünden neye, nasıl tepki göstermemiz gerektiğini, ne gibi tedbirler almamız gerektiğini bilemez olduk. Öyle bir algı operasyonuna maruz kalıyoruz ki bize doğruyu yanlış, yanlışı doğru olarak gösteriyorlar; hak ve hakikat arayışı içinde olanları öyle bir linç ediyorlar ki kimse doğruyu, hakikati dile getiremiyor. Her şeyi göze alıp dile getirebilenler ise bir şekilde itibarsızlaştırılıp millete büyük resmi göstermesinin önüne geçiyorlar.

Kadın cinayetlerinin sorumlusu olanlar, cinayetin  müsebbipleri sorumluyu sağda solda aramamızı istiyorlar.

İnsanlık ölmüş; bize hâlâ kadın cinayeti, erkek cinayeti diye cinayetler üzerinden bile cinsiyetçilik yaptırıyorlar.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, İstanbul Sözleşmesi gibi “Aileyi İfsat Sözleşmeleri”; 6284 No’lu yasa gibi aileyi dağıtıp bitiren, ailedeki en önemli şey olan “güven” unsurunu yok eden sözleşme ve yasaları tartışılmaz, eleştirilemez noktaya getirip milletimizi, aile yapımızı her geçen gün çürütüyorlar.

Şu tabloya bir bakın: 2008-80, 2009-109, 2010-180, 2011-121, 2012-201, 2013-237, 2014-294, 2015-303, 2016-328, 2017-409, 2018-440 kadın cinayete kurban gitmiş, cinayetler her yıl katlanarak devam etmiş. Özellikle de malum yasa ve sözleşmeden sonra hızla artmış.

Çözüm diye sundukları, aslında sorunun kaynağı… Ancak eleştiremiyorsunuz, anında yaftayı yapıştırıyorlar: cani, kadın düşmanı…

Olayın asıl müsebbibi olanlar, suçlu arıyor sağda solda…

Kılavuz olarak kargayı seçerseniz daha çok cinayet haberi duyarız, daha çok ah vah ederiz, siz de daha çok timsah gözyaşı dökersiniz!..

Saçma sapan 6284 No’lu yasayı kaldırın, İstanbul Sözleşmesi denen aile ifsat sözleşmesini feshedin; TV’lerdeki ahlak, namus, nikâh, aile kavramlarını itibarsızlaştıran dizi ve filmleri kaldırın; evliliği itibarsızlaştırmak yerine teşvik edin, okullara ailenin önemini anlatan, adap ve edebi öğreten, insanın eşref-i mahluk olduğunu hafızalara kazıyan İslâmi ve insani değerleri benimseten dersler koyun… Bakın bakalım üç beş sene içinde düzeliyor muyuz, düzelmiyor muyuz? 

Emine Bulut’u katleden cani, İslam’la alakası olmayan ayyaş, kumarcının biri…

Bu ayyaş, kumarcı üzerinden bir cinayeti kendilerine paravan yaparak İslam’a ve Müslümanlara saldırdı İslam düşmanı diğer ayyaş ve kumarcı sapıklar!..

Hâlbuki Dünya Sağlık Örgütünün yayımladığı istatistiklere göre,

*Cinayetlerin %85’i,

*Tecavüzlerin %50’si,

*Şiddet olaylarının %50’si,

*Kadına şiddet olaylarının %70’i,

*Trafik kazalarının %60’ı alkollü insanlar tarafından gerçekleştiriliyor. 

Ne kadar alkolik çağdaş (!) varsa güya cinayete karşı, kadına şiddete karşı, trafik canavarına karşı…

Bunların hepsi, yalancı, ikiyüzlü, sahtekar oluyor bu durumda. Çünkü karşı olduklarını söyledikleri şeylerin temelinde çağdaşlığın, laikliğin teminatı gördükleri yaşam tarzları yatıyor.

Bir yaşındaki bebeğinin eline içki kadehi verip çağdaşlık, laiklik adına fotoğraflayıp paylaşıyorlar bir de utanmadan.

Biri de “Tüm toplumsal problemlerin, ahlaksızlıkların, suçların altında yatan en büyük sebep alkoldür, alkolle mücadele edelim.” demiyor.

Varsa yoksa hedeflerinde aile, ahlak, namus, İslam, Müslüman vb. kavramlar. Özgürce ahlaksızlık yapabilmek için önlerinde engel gördükleri tüm kutsallarımıza, değerlerimize saldırıyorlar. 

Hatta pazartesi akşamı Habertürk’te o kadar ileri gittiler ki İstanbul Sözleşmesi denen “Aileyi İfsat Sözleşmesi”ni ve 6284 No’lu yasayı eleştirenler için basın savcılarını göreve çağırdılar. Eleştiriye bile tahammülleri kalmadı. Yarın nikâhlı birlikteliği, karı koca olmayı suç olarak göstermeye başlarlarsa şaşırmayın. Olmaz mı dediniz? Böyle devam ederse görürsünüz!..