Muhalif olmak, bünyede güçlü bir aksiyoner kimliği taşımak demektir. İktidar, her ne kadar “güç”ün getirdiği pek çok avantaja sahip olsa da, isterse kendi eliyle gerçekleşmemiş olsun, memleketteki her türlü olumsuzluğun hesabını vermek zorundadır. Bu sebeple, çoğunlukla aksiyoner kimliğini muhafaza edemez. Ak Parti’nin girdiği son birkaç seçimde istenilen başarıyı yakalayamamasında bunun ciddi bir etkisi var.

1994 yılından bu yana hem İstanbul hem de Ankara gibi ülkemizin en büyük iki şehri Ak Partili kadrolar eliyle yönetiliyor. Dile kolay, tam çeyrek asır. Bu kentlerin son 25 yılıyla geçmişini mukayese edebilmek için, insanın en az 35 yaşında olması gerekiyor. Oysaki Türkiye, dünyanın en genç nüfuslarından birisine sahip ve milyonlarca genç seçmenin CHP’li dönemi bilebilmesi mümkün değil.

“İstanbul eskiden bir başka güzeldi” şeklinde başlayan nostaljik okumalara sadece gülmüyorum, aynı zamanda gerçeği yaşayarak görmüş birisi olarak tahammül edemiyorum. Benim çocukluğumun İstanbul’u gerçekten de yaşanmaz bir yerdi. Hava kirliliği, susuzluk, çöpler.. Sadece bunlar mı? Tahammülsüzlük, düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik baskılar, halka tepeden bakan jakoben kadrolar.. Merkezi hükümette, 28 Şubat darbesiyle başlayan süreçte bunları en acı şekilde yaşadık. Fakat bunları artık anlatmanın bir faydası yok.

Şimdi, Antalya Belediyesi’nde 4 bine yakın işçinin çıkarıldığına dair haberleri CHP’li vekiller sevinçle duyuruyorlar. Küçükçekmece Belediyesi’nde işçiler sendika değiştirmeye zorlanıyorlarmış, Memur-Sen eylem yapıyor. Osmanlı Devleti’nin kurulduğu Bilecik’te belediye binasındaki “Osmanlı mozaik reprodüksiyon”ları kazınıyormuş.

Avrasya Tüneli’nin, İstanbul Havalimanı’nın, Osmangazi Köprüsü’nün, Marmaray’ın boş işler olduğunu savunan Kılıçdaroğlu’nun partisine geçen Ankara Belediyesi, Atatürk heykellerinin özel bir ilaçla temizlendiğini son derece mühim bir iş olarak sosyal medya hesaplarından duyuruyor.

Ülkede beka sorunu olmadığını, sadece “Erdoğan’ın makamının beka”sının tehlikede olduğunu söyleyen “muhafazakâr muhalefet” mutluluk gözyaşlarına gark olmuş mudur? Yoksa “stratejik derinlik” rüzgarında savrulmaya, Gezicilere selam çakan Çatı adaylarının gölgesinde saadet aramaya devam ediyorlar mıdır?

Çamlıca Camii’ne “münafıklar mescidi” yakıştırması yapan Saadetli vekil Abdülkadir Karaduman’a tebrik telgrafı göndermişler midir?

AK Parti’yi 2010’dan itibaren temel ilkelerinden “kopmak”la itham edenlerin geldiği durum içler acısı. Savrulmanın tarihini yazıyorlar.

2023 seçimleri öncesi CHP ve irili ufaklı müttefiklerinin “küçük iktidar” alanlarında sınanması belki de hepimiz için hayırlı sonuçlar doğuracak. Şer bildiklerimizde, hayır olabilir. Daha şimdiden görmeye başladık bile..