Ne enerji kaynaklarının bol olması, ne altın madenleri ne de para bir ülkeyi bağımsız yapmaya yetmiyor. Bunu açık bir şekilde yaşayarak görüyoruz. Dünyanın en büyük petrol rezervlerinden birisine sahip olan Suudi Arabistan’a ne kadar bağımsız diyebiliriz, Trump’ın kralı aşağılayan ve “biz olmasak iktidarda bir hafta kalamazdı” diyen açıklamasından sonra? Ya da Nijerya’nın altın madenlerinin bu ülkeye ne kadar katkısı var? Başkalarının silahlarıyla donatılmış devasa orduların dahi bağımsız olmada bir kıymeti yok. Öyle olsa idi, Ortadoğu’nun en büyük ordularından birisi olan Irak, 2003’teki işgalde bu kadar çabuk bozguna uğramazdı. Tek bir uçağını dahi havalandırmaya fırsat bulamadı.

Yeraltı zenginlikleri, para ya da ordular bir devleti güçlü ve bağımsız yapmaya yetmiyorsa, güçlü kılan ne?

İrade.

İrade, sadece kendinizde olan bir gücün işareti değil, karşınızdakini değiştirebilme, ona şekil ve istikamet kazandırmadaki başarınız da demek. Türkiye’de ne petrol, altın gibi büyük yeraltı zenginlikleri var, ne de kendi silahını bütünüyle kendisinin yaptığı, kimseye muhtaç olmayan, tepeden tırnağa vatana itaat ve feda kültürünün hakim olduğu bir disiplin abidesi ordu var. Milli piyade tüfeğini dahi Cumhuriyetin 90. yılından sonra yapabilmiş, komuta kademesinin önemli bir kısmı yabancı istihbarat örgütlerinden aldığı emirle kendi halkına karşı katliama girişmiş bir ordunun güçlü olduğunu kim iddia edebilir.

Türkiye’nin sahip olduğu tek bir hazine var. Onu 15 Temmuz günü meydanlarda çelikleşen iradede gördük. Bu insan hazinesi, her türlü fesada son verecek, her türlü güzelliği hakim kılacak kadar güçlü bir iradeye sahip çünkü.

Şimdi bu irade, devletini yeniden şekillendirirken, ordusunu da ihanet sarmalından kurtarmaya, onu kendi ürettiği silahlarla donatmaya çalışıyor. Sabırla, içeriden ve dışarıdan gelen tüm baskılara direnerek “Silahlı İnsansız Hava Araçlarını”, yerli tankı, yerli savaş helikopterini, deniz savaş araçlarını üretmeye başladık.

Bu gelişime elbette ilk karşı çıkan HDP oldu. Bu silahların ve gözlerini kızıl elmaya dikmiş aslanların ilk hedefi PKK’nın Batılı efendilerinin himayesinde inşa ettiği terör hücreleri olduğu için, HDP’nin feryadını anlayabiliyoruz. Fakat, Milli Mücadeleyi 7 düvele karşı verip, Cumhuriyeti kurmakla övünen, bu övüncü de yıllardır bu milletin tepesinde bir balyoz gibi sallayan CHP’ye ne oluyor?

Sezgin Tanrıkulu gibi CHP’li bazı vekiller silah endüstrisinin yerlileşmesinden ve büyümesinden neden rahatsızlar? “Savaş bir halk sağlığı sorunu” diyerek Afrin’de yoldaşlarının yok edilmesine karşı feryat eden Tabip Odası gibi, Tanrıkulu da silahların insan öldürdüğünü, PKK 40 yıldır katliam yaparken değil, Mehmetçik Münbiç’e doğru ilerlerken anlamış bulunuyor.  

Hayır, gerçekten savaşa karşı çıkan, silaha dokunmanın, cana kıymanın geri dönülmez bir hata olduğunu düşünen insan olsalar ne ala! Terörist cenazelerinde gözyaşı döküp, PYD’li arkadaşlarını özgürlük kahramanları olarak takdim eden Tanrıkulu’nun bir savaş karşıtı olma ihtimali yok her halde.

Onların derdi, bu iradeyle