Yalnızlaşıyorsun, yağmur yağarken. Göz kapağına düştükçe yağmur damlası, yuvarlanıyorsun; kederlerine ‘yeni acılar’ ekleyerek mazgallara… Yağmur, dünyanın insanlardan oluşan bir yalnızlık olduğunu hatırlatıyor. Şemsiye ile korunduğunu zannediyor birileri paçalarından ıslanırken; bazıları hissediyor yağmurları, içleri ıslanarak. İnsan insana susayınca, bahane oluyor yağmur…
Yağmak istiyor, sevdiklerinin yüreğine.
* * *
Suyun sesi duyulduğunda, zamanının da azaldığını düşünüyor insan. Belki hepimiz yaralanmayı biliyoruz, kendi kendimize hüzün biriktiriyoruz; belki de yağmur en romantik tabiat olayı. Bizim için acılar ne ise tabiat için de yağmur o mu acaba?
Gürültüsüzce, sakin, kendi hâlinde, sanki bir kadının sessizce ağlayışı gibi yağdıkça, hüzün çöküyor sokaklara… İnsanın yüreğine gelip oturuyor. Yitirmenin ne olduğunu, yitip gidecek olmayı hatırlatıyor. Yağmur kadar “tarafsız” hiçbir şey yok; herkesten bir parça alıp götürüyor!
Mutluluğu kaçırdık, doğrudur. Belki de aradığımız mutluluk değildi aslında.
* * *
Yağmur sonrası askerî koğuşlarda ya da hapishanenin demir parmaklıkları gerisindeki ranzalarda veya hasta yatağında yahut bir başına yaşadığın küçük odada, her yerde ‘toprak kokusu’ hissediliyor.
Sahi toprak, sevdiklerimizi aldığı için mi böyle kokuyordu?
Gidenleri ve yitenleri alıp götüren yağmur, ‘sessiz’ diye mi katil denilmiyordu?
Cızırtılı bir yağmur gününde kaybolmalı bazen insan, tenhalığına çekilmeli… Balıkçı kulübelerinin, birbirine kenetlenmiş yaşlı ağaçların, yanı başındaki eğrelti otların, bir çiçeğin, örümcek ağlarının, cama vurup dağılarak hüzünle süzülen damlacıkları fark etmeli… Belki de yağmur değil, yalnızlıktır yağan.
Islak kaldırımları, su birikintisi ile çevrelenmiş yolları adımlarken anlıyorsun; hayat bir mecburiyet, bir mahkûmiyet… Adeta köşeleri buz tutmuş pencerede, soğuk bir kesiğe değen tuz gibi dokunduğu yeri yakıyor yağmur.
Bu yüzden siz, siz olun kalabalıklara güvenmeyin.
Yağmur yağdıkça kaçışıyor hepsi. Yalnızlaşıyorsun, yağmur yağarken. Bulutları kokladığın bir kadının ıslak saçları olmuyor daha yanında…
* * *
Yaşadığınız dertlerden yorulup uzaklaştığınızda, problem yaşadığınız insanları veya dertleri çözümlemek için harcadığınız zamanları da özlüyorsunuz sonra… İnce ince ve hazin şekilde yağan yağmur, sabrı öğretiyor.
Yağmur, ‘kasvetli düşünceleri’ de yıkıyor. Sağanak ve fırtına geceleri ardından taze sabahlar geliyor. Yağmur ile acılar diniyor. Sonunda taşkın dereler duruluyor, yapraklar yeşeriyor yeniden ve güneş açıyor elbette…
Son kötü günler, ilk güzel günlerin de habercisi oluyor belki de.