Dünyanın belki de en çok bebek katleden kanlı terör örgütü PKK, Siirt’in Eruh ve Hakkâri’nin Şemdinli ilçelerinde 15 Ağustos 1984’te başladığı vahşi yolculuğun en büyük çocuk katliamını Siirt’in Baykan ilçesine bağlı Derince Köyü’nde 21 Ekim 1993’te gerçekleştirmişti.

Teröristlerin okul bahçesinde kurşuna dizdiği 22 kişinin tam 13’ü çocuktu. Henüz 3 yaşında kefene sarılı bedeni kurşunlanmış küçük Serkan’ın fotoğrafı, bölücü terör örgütü PKK’nın zihinlere kazınmış sembolü, terörist elebaşı Abdullah Öcalan’ın sıfatı da “bebek katili” oldu.

*

35 yıl önce çıkan gazetelerdeki manşetler dün de aynıydı, “Bebek katili PKK.”

Siirt’teki minik Serkan’dan Nusaybin’de yaşayan Suriyeli küçücük şehit Muhammed Ömer’e, yüzlerce çocuğun hayatının baharında toprağa verilmesine sebep olanlarla mücadele için Suriye’deyiz. Küçük tabutlar için Telabyad’dayız.

Eren Bülbül’den Yasin Börü’ye, Bedirhan bebekten Ecrin’e, Sadık Efe’ye, Destina’ya, son şehit kızımız Elif’e kadar bütün şehit çocuklarımız için Resulayn’dayız.

*

O güzel lafı tam toparlayamadım; “Evlatların babalarını toprağa vermesi yanında, babaların evlatlarını toprağa vermesinin acısı kıyaslanamaz” gibi bir şeydi.

Terör yüzünden babalar evlatlarını toprağa verdi bu ülkede 35 yıldır…

Bugün askerimizin sınırlarımızı emniyet altına almak için Suriye içlerine doğru yaptığı derinliğe karşı çıkanlar ya da sessiz kalanlar, annesinin yanında ahiret yolculuğuna çıkarken fotoğraf çerçevesine sadece “bebek” diye yazılan Bedirhan’dan utanmalıdır! Hangi “ağır” ve anlamlı söz, hangi resim o boş çerçeve kadar anlamlı olabilir sizin için?

*

Uzak bir köşede, adeta acı günlerin çetelesini gösteren yüzündeki çizgileri ile bir ihtiyar adam, iç geçiriyor.

Nusaybin’e Suriye’den ateşlenen havan mermisi ile şehit düşen Muhammed Ömer’in cansız bedeninin az ötesinde…

‘Yazık, zavallı yavrum’ diye düşünüyor ihtimâl. Gözlerindeki buğu, yüreğindeki derinliği ele veriyor. “Yıllara doydum ben, yalnızım, yapayalnız” diye sayıklıyor.

Kendisi ölümü beklerken, parçalanmış küçücük bedenin berisinde, terörün soğuk ve zalim yüzüne bakarken; devam ediyor: “Oyun oynayacak ve eğlenecek yaşları çoktan geçtim ben… Oysa sen… Üzerine ‘aman’ diyerek titrenilecek günlerindeydin daha. ‘Düşmesin, hasta olmasın, üstü kirlenmesin, terlemesin, dizleri yaralanmasın’ denilerek pervane olunacak, istikbâli üzerine hayâller, hedefler koyulacak çağındaydın” diyerek kederleniyor, sakallarının arasındaki hayal kırıklığını düzeltirken.

Bu arada o “meşum” sokağı, terör kusan roket ve havan mermisi ile oluşmuş toz bulutu değil; ihtiyarın yüreğindeki derin acının dumanı sarıyor.

“Elveda! Bir daha birbirimizi hiç görmeyeceğiz dünya” diye fısıldayan ihtiyar da kalp krizinden ölüyor.

Ölümlerin sayısının böylesine yükseldiği hengâmenin ortasında siz bunu detayları ile gazeteler veya televizyonlarda göremezsiniz.

Sadece derin sezgisi olanlar,  derin acıları hissedebilir.