Bir seçimi daha geride bıraktık. Sonuçlar şöyle ya da böyle netleşecek ve elbette her birimiz bu duruma saygı duyacağız. Adayın kendisine saygı duymasak da seçmenin tercihine olan saygımız gereği ona da saygımızı göstermek zorundayız…Bu, her siyasi parti mensubu için geçerli olması gereken bir durumdur. “Recep Tayyip Erdoğan benim Cumhurbaşkanım değildir” diyen hazımsızları da unutmadan bir hakikati vurgulamak istedim… Ama bu saygı asla çok partili hayatımızın “en büyük organize oy hırsızlığı”na olmayacak…
Oyların kim adına çalındığı ise ilerleyen tabloda çok açıkça görülmektedir. Üstelik Büyükçekmece’de yaşanan, “seçim öncesi seçmen taşıma yolsuzluğu”yla da başka bir boyuta taşındı. Çok küçük bir farkla CHP adayının kazandığı bir yerde, yirmi binin üzerindeki bir taşıma gerçek bir skandaldır… Hukukun mutlaka gerekeni yapması önemlidir. Zira yasal zemine de taşınmış bu hal üzerinden ve gasp ettiği seçmen iradesiyle bir belediye başkanı “meşru” hak kullanamaz…
Hemen hemen her sandıkta en az bir hata olmak üzere üç yüzlü rakamlara varan kaydırmalar tespit edildi/ediliyor… Bütün bunlar YSK’nın adaleti tecelli ettirmesiyle vicdanlarda rahatlatılmak zorunda… Bu aşamada iyi bir sınav veremez isek bundan sonraki bütün seçimler, vicdanları rahatlatmakta zorlanacaktır…
Bütün dünyaya ve en önemlisi de bu ülkenin seçmenine kendi ülkenin Uganda ya da Ruanda olmadığını göstermek zorundayız… Bu işin bir ve önemli veçhesi…
Meselenin bir diğer veçhesi ise ahlaki yönü… Yalanın, vergi kaçırmanın, hırsızlığın, evrakta sahteciliğin “siyaseten” olanı diye bir şey olabilir mi? İnsan özel hayatında onaylayamayacağı “adi” bir durumu iş siyaset olunca onaylayabilir mi?
Ya da “milletin iradesini çalmak”tan daha büyük bir hırsızlık var mı? Bundan sonra bütün bunların sosyolojisini, psikolojisini analiz edeceğimiz bir “İstanbul Laboratuvarımız” var… Bu laboratuvarda incelenmesi gereken birçok başlık var kuşkusuz…
Nasıl oluyor da bir siyasi hareket, terör uzantısı çok açık yapıları ve kişileri, üstelik de hiçbir izah yapma ihtiyacı hissetmeden siyaset limanına taşıyacak bir tekne görevini “meşru” görerek yapabiliyor?
Ya da bir belediye başkan adayı yapımı neredeyse tamamlanmış, mevcut belediyenin yatırımlarını kendi vaadi olarak sunmasına rağmen ciddi bir oy potansiyeli yakalayabiliyor?
CHP belediyeciliğinin yaptıkları da ortada AK Parti belediyeciliğinin yaptıkları da… Bu gerçeğe rağmen ne oldu da muhalefet bu denli birleşebildi? AK Parti aslında oylarını artırdı fakat buna rağmen İstanbul ve Ankara mevcut sonuçlara nasıl ulaştı? Neredeyse ilçelerin tamamını alan bir parti nasıl oldu da ilde mevcut duruma geldi?
Bunlara daha pek çok soru eklenerek durumun hem istatistiki hem sosyolojik hem de siyasi ahlak boyutu yönüyle masaya yatırılması gerekir…
İstanbul ve Ankara hem muhalefetin hem de iktidarın ortak laboratuvarıdır… İktidarın da durumu ciddiyetle değerlendirmesi gerekir… Kullandığı seçim dilinden sloganlarına kadar… Daha önce bir araya gelme ihtimali olmayan ve parçalı bir yapıya sahip muhalefeti hangi dil ve durumlar bir araya getirebildi…
Çünkü mevcut tabloya dair çok açık olan gerçek, AK Parti oy kaybından ziyade muhalefetin birleşmesini işaret ediyor… Genel seçimlerde ittifak ile yerelde ittifak meselesinin de sistemsel olarak iyi değerlendirilmesi gerekir…
İktidara giderken bir partinin kendi oyunu konsolide etmesi kadar karşısındaki muhalefeti parçalı tutabilmesi de önemlidir… AK Parti’nin on yedi yıllık başarısında bu gerçek yok sayılamaz…
AK Parti’nin özellikle Kürt seçmene dönük propaganda dilini mutlaka gözden geçirmesi gerekir… Güney Doğu’da HDP’ye büyük hezimet yaşatan yaklaşım ve icraatlar son derece önemliydi… Fakat bölge dışında yaşayan Kürt nüfus, PKK’nın hendek zulmünü yaşamadığı için meseleye daha farklı bir ideolojik yaklaşım gösterdi… İktidarın bu durumu da gözetecek bir yaklaşım sergilemesi gerekir diye düşünüyorum…
AK Parti çok hızlı restore olabilen bir parti olduğunu 29 Mart yerel ve 7 Haziran genel seçimlerinde gösterdi… Bu iki türbülanstan Erdoğan’ın liderlik kapasitesiyle çıkan bir parti için üçüncüsünün de mümkün olduğunu düşünüyorum…
Çünkü sonuçlar gösteriyor ki Erdoğan hâlâ açık ara önde siyasi bir liderdir ve on ay öncesine göre bu güvene iki puan daha eklenmiştir… Temel hakikat de budur…
Bir diğer hakikat ise şudur: Hırsızlık kötüdür, siyaseten hırsızlık daha kötüdür; birde organize ise çok çok daha kötüdür…