‘’Payımıza sükût düştüğünden beridir, kalbimizin sesini daha bir güzel duyar olduk…’’ N.F.Kısakürek
Eyvallah, ne de güzel söylemiş üstat değil mi dostlar? İnce bir sitemle sustum deyip, iyi ki susmuşum susunca yüreğimin sesini daha güzel duymaya başladım diyor sanki bizlere… Peki, bugün için bizim kalbimiz, nefsimiz ne diyor bu işe? Çok şey söylüyor, çok şey istiyor değil mi? Bir şeyi çok istiyorsa insan, o zaman bir şeylerden de vazgeçmelidir. Çünkü her vazgeçiş yeni bir başlangıçtır. Ve keşkelerin hayatımızda zinhar yeri yoktur. Kaldı ki yaşam keşkelerle geçemeyecek kadar kısa ve acımasızdır…
Eğer ben de becerebilirsem kalbimin sesini duymak adına, biraz daha az konuşacak daha çokta susacağım. Lakin bilesiniz ki kapıyı da üzerime tamamen kilitlemeyeceğim. Susmaktan açılınca mevzu Yalnızlığı istedim birden her nedense, hem de çoook derinlerden… Usandım galiba artık kalabalığın densizliğinden… Ulvi bir yalnızlık, nefis terbiyesi derken; Hira mağarasındaki efendimiz geldi aklıma, Tur dağındaki Musa, balığın karnındaki Yunus…
Toplumsal huzurun ve barışın bozulduğu dönemlerde, Peygamber efendimiz yalnızlığı tercih etmemizi özellikle tavsiye edermiş. Efendimizin “Önünüzde karanlık geceler gibi fitneler vardır. Kişi, mü’min olarak uyandığı halde kâfir olarak akşamı karşılar. Ya da akşama mü’min olarak girer de sabaha kâfir olarak varır. O devirde, oturan ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden, yürüyen de koşandan daha hayırlıdır.” demesi üzerine Ashâb’ın Allah Rasûlüne bu durumda ne yapmaları gerektiğini sormalarına cevaben: “Evinizin hasırı gibi olun, dışarı çıkmayın” buyurmuştur.
Esasen biz faniler için yalnızlık zordur, yoksunluk yoksulluktur. İçimizde iyileşemeyen varlığın, tam kalbinde ağrıyan bir boşluktur. Başka insanlarla uzun süre anlamlı bir bağ kuramadığımızda, hem beden hem de ruh olarak ölürüz. Çünkü bizler insan olarak, yaratılışımız gereği birbirimize muhtacız. Ruhumuzu demirleyecek bir limana, başımızı dayayacak bir omuza, dosta her daim ihtiyacımız vardır.
Yaşamı boyunca, hiçliğin karanlığında her insan mutlaka bir süre yalnız kalmak istemiştir. Belki başkalarına kızdığı için, belki başkalarından kaçtığı veya onlardan bıktığı için, belki de sadece huzur bulabilmek için… Ancak sebep ne olursa olsun bazen böyle yalnızlığı seçebilir insan. Çünkü pek sevilmese de, her ne kadar insanlar yalnız kalmak istemeseler de, bazen insanın tek sığınağıdır yalnızlık. Belki de bunun nedeni, insanın yalnızken aslında kendisini bulmasıdır. Kimsenin olmadığı bir yerde bir başına oturmak, düşünmek kendi kendini dinlemek bazen rahatlatır insanı. Velhasıl yalnızlık bazen huzurdur, bazense hüzün…
Yalnızlık öğretir insana bilmediklerini. Zordur otobüs camlarına başını dayayıp hayal kurmak, yollara çıkıp kendini bulamamak. Zordur kalabalıkların içinde tek başına yalnız kalmak. İnsan yalnız kalmak istemez çoğunlukla, çünkü yalnızlık rahatsız eder her insanı, yarım hisseder kendini. Kimi zamansa insan kendi kendine teslim olur yalnızlığa, çünkü tek çıkış yolu yalnızlık gibi görünür. Yalnız yaşayanlar bilirler, kurşun kalemle yazılan bu cümlelerin ne anlama geldiğini. Orhan Veli ile bitirelim o vakit…
Bilmezler yalnız yaşamayanlar
Nasıl korku verir sessizlik insana
İnsan nasıl konuşur kendisiyle
Nasıl koşar aynalara
Bir cana hasret
Bilmezler…