Din-i İslâm, “bilimi” reddetmez. Bilakis bilimi, “Allah’ın âleme koyduğu kanunlar” şeklinde “tasvir” eder. Zaten fen ve sanat da bilmenin ve öğrenmenin sonucunda ortaya çıkmıştır. “Bilinen şey” anlamına gelen bilim, neden “inkâr” edilsin ki?
Lakin kendilerine çokbilmiş süsü vererek bilim adamlığı (!) taslayan bazı kişiler; İslam’ı “inkâr” etmekle kalmayıp, Allah’a karşı da “hadsizlik” yapmaktadır. “İslam bilimi reddediyor…” sözü, din düşmanlarının “spekülasyonu” ve Müslümanları “küçük” düşürmek için ortaya attıkları bir “manipülasyondur”.
Allah, üzerinde yaşadığımız küre-i arzı, hem kendi ekseni, hem de güneş sistemi etrafında dönen bir “Mevlevi” şeklinde yaratmıştır. Bütün bitkileri, ağaçları ve hayvanları da; o Mevlevi’nin “elbisesi” şeklinde “tasvir” etmiştir. Kendi elbisesi üzerinde, en ufak bir toz parçasına bile tahammül edemeyen insan, nasıl anında libasını silkeler... Aynen öyle de, toprak tabakası dahi; asi, gafil ve kâfir insanların, çirkin günahlarından “tiksinir” ve depremle elbise ve libasını “silkeler.”
HİKMET GÖZÜYLE BAKARSAK…
Olaylara bakış açımızı düzeltmemiz gerekmektedir. İnsan şu dünyaya dikkatli bir nazarla baktığı zaman, her şeyi “hikmetli, gayeli, maslahatlı ve faydalı” görür? Büyük sarsıntı ve savrulma anlamına gelen deprem, nasıl hikmetsiz, gayesiz, maslahatsız ve faidesiz olabilir ki? Âlemin dilini bizlere tercüme eden Kur’an, bu âlemin haykırışını şu şekilde izah ediyor: “Benim üzerimde bulunan bütün sanatları, sanatkâr olan Allah, kendisini siz misafirlere tanıtmak için yaratmıştır. Siz dahi iman ile tanıyın. Hem gördüğünüz bütün nimetleri Mün’im olan Allah, kendisini siz yolculara sevdirmek için icad etmiştir. Siz dahi ibadet ile mukabele de bulunun. Şayet haddi, hukuku ve hududu aşarsanız; sırtımda bir binek gibi taşıdığım sizleri, deprenerek silkelerim…”
İşin hakikati böyle olduğu hâlde, bilim adamları(!) neden “Allah” demiyor?
Neden bu işin faili olan Allah’ı “diline” almıyor?
Neden bu deprem ile “Allah” diyen ve hikmetiyle “teselli” bulan depremzedelerin ağzına, lafı “tıkma” ihtiyacı hissediyor?
“ALLAH” DİYEN İLE DEMEYEN ARASINDAKİ FARK!
“Allah” demenin, kime ne zararı var ki? Demek bunların, biz acizlere gelen “ilahi mesajlara” karşı, bir muarazası var. Belki de bunları “besleyerek” fonlayanlar, beslemelerine bu şekilde “talimat” yağdırıyor. Bunlar ise, küçük “menfaatler” karşısında, insanları “kandırıyorlar”.
Hâlbuki “Allah” diyen, “tövbe” ederek “temizlenir.” Bu musibet karşısında, “sabretmeye” azmeder. Vefat eden yakınlarına “ahiret şehidi” unvanını verir. Giden malına ise, ahirette kendisine dönecek olan “mükâfat” nazarıyla bakar. Allah demeyen ise, şu teselliden “mahrum” olduğu gibi, tesadüfi ve sersem zannettiği depremden daima “titrer” ve her vakit onun hücumunu “intizar” eder.
Şu deprem, bizim için bir “ikaz” ve “ihtar” olması cihetiyle de “rahmettir.” Allah bizi uyarıyor, ikaz ve ihtar ediyor. Şu anda hayatta kalıp nefes alıyorsak tövbe ve istiğfar etmemiz için bize mühlet veriyor. O hâlde biz de büluğdan, şu ana kadar işlediğimiz cümle günahlardan ötürü; Allah’a tövbe ve istiğfar ile iltica ederek aldığımız ilahi mesajın mucibince amel edelim.
KIYAMETİN HABERCİSİ…
Mamafih, bütün depremler ve sarsıntılar; büyük sarsıntı ve deprem olan “kıyametin” habercisidir. Kur’an-ı Kerim’de deprem ve sarsıntıyla eş anlama gelen Zilzal Suresinde, İstikbal şu şekilde bizlere bildirilmektedir:
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın ismiyle.
1) Yeryüzü o sarsıntısıyla sarsıldığı.
2) Ve arz ağırlıklarını çıkardığı.
3) Ve insan “noluyor buna?” dediği vakit.
4) O gün (Yer yüzü) bütün haberlerini anlatır.
5) Çünkü Rabbin ona vahy eylemiştir.
6) O gün İnsanlar, amelleri kendilerine gösterilmek için, müteferrik bir surette fırlayacaktır.
7) Ki her kim zerre miktarı bir hayır işlerse onu görecek.
8) Her kim de zerre miktarı bir şer işlerse onu görecek.