Fethi Gemuhluoğlu (Allah rahmet eylesin) Dostluk üzerine yazdığı bir yazısına şöyle başlıyor: “Benim size, bir mübarek söz gibi arz edeceğim bir husus yok. Her şey söylenmiştir. Kur’an-ı Mecid’de söylenmiştir, Kelam-ı Kadim’de söylenmiştir. Peygamber-i Ekber (asm), Hadis-i Şerifler’de söylemişlerdir.”
Gençlik yıllarımda bunu ilk okuduğumda çok edepli bulmuş, bizi yetiştiren ağabeylerimizden Abdullah Abi’ye, “Allah’ım ne büyük edep” diyerek altını çizdiğim bu satırları göstermiştim. Abdullah Ağabey şöyle izah etmişti bu satırları:
“Eyvallah, tabiiki en başta edep ama sadece edep değil. Hakikate vakıf olmaya çalışan bir aklın bilgiyle ilişkisi tamda böyle olur, müminin bilgi tarifidir aslında bu. Vahiy ve Efendimiz (asm) dışında kalan beşer tecrübesini bilgi zannetmek; bütün putları yıkınca putsuz kalan Ortaçağ seküleristlerinin kendine put inşa etmesidir. Beşer tecrübesi bilgi değildir. İnsan gözlem acizidir. Gözlemleyemediği bir şeyi var sayamaz. Gözlemlerinden çıkan parçaları kendi zannına kanıt yapar, zannını bilgi diye adlandırır ve bu halin verdiği hazza da bilmek der. Hâlbuki Batı’nın bilgi dediği somut putları yıkınca yerine soyut bir put koymak çırpınmasından başka bir şey değildir. ‘Bilgiye inanıyorum’ demek kendi kendine tapan beşerin kurnazlık yapmasından başka bir şey değildir. Fethi Gemuhluoğlu kendi kendine tapmadan gerçek bilgiyi izah etmiş…”
DAEŞ ya da PKK terörü konusunda fikir beyan edenlerin, çözüm arayanların, bu derde hal çare bulmaya çalışanların en başta yapmaları gereken beşer tecrübeleriyle oyalanmak yerine hilalle haçın savaşının tarihindeki Kelam-ı Kadim’e bakmalarında herkes için, evet inanmayalar da dahil herkes için hayır vardır diye düşünüyorum. Çünkü maksatta birlik eden DAEŞ ve PKK’nın ortak düşmanı doğrudan İslam’dır. Bu durumda elimizdeki tek çare; İmam-ı Şafi Hazretleri’nin buyurduğu gibi düşman oklarını takip edip cehennem köpeklerinin saldırdığı İslam’a dönmektir.
Fethi Gemuhluoğlu’nun tarif ettiği bilmek ve gösterdiği edep üzere İslam’a bakmalıyız…