“Nerede o, hafızlık kursunu bitirdiğinde ordu misali resmi geçitler yapan entarili sarıklılar nerede?”
‘Buradayız abi biz… Bak enkazın başındayız… Entarimizi, sarığımızı çıkarttık, arama kurtarma tulumları içinde tanıyamadın sen bizi!’
“Haa, aferin, geçin bakim şöyle boy sırasına göre… Başlayın arama kurtarmaya… Kaytarmak yok… Ben ekran başında seyrediyorum sizi… Sakın kurtarma sırasında ‘Allahu Ekber’ sloganları filan atmayın… İbadet ifadesini, ayeti, şeriatçı eylemlerde kullanılan sloganı kurtarma işine karıştırmayın…”
‘Cenaze namazlarını kılabilir miyiz abi, orada diyebilir miyiz, Allahu Ekber?’
‘Kılın, sessizce kılın… Namazdan zarar gelmez. Kimse size namaz kılmayın demiyor…’
Tek parti CHP’nin ‘1923 kurucu irade’ masalıyla kendilerini, asli unsur Müslümanlardan imtiyazlı gören, yıl olmuş 2023, aynı imtiyazı devam ettirmekte ısrarlı, seçkinci, insanına yabancılaşmış, hastalıklı tipler bunlar.
Hatırlar mısınız, dönemin valisi Nevzat Tandoğan'ın Osman Yüksel Serdengeçti'ye söylediklerini;
“Ulan öküz Anadolulu… Sizin milliyetçilikle, komünizmle ne işiniz var? Milliyetçilik lazımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: birincisi çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi askere çağırdığımızda askere gelmek…”
Bizim ne işimiz var; İslâm’la, Allahu Ekber’le!
Vazifemiz belli; yangın olur, sel olur, deprem olur, afet anında, enkaz altında, diline, dinine, rengine bakmadan hayat kurtarırız.
Konforlarından vazgeçmeden, sıcak espressolarıyla seyrederler olup bitenleri!
Biz tir tir titreyip zamanla yarışarak betonların içinde hayat ışığı ararız…
Yaranamayız…
Sloganları hazırdır;
“Bu devlete düşman olmak haktır!”
Elimizdeki küreğin yayvan tarafıyla ağzının ortasına vursak, adam sayarlar bunları, olanlar bize olur!
“Enkazdan, önce AKP’lileri çıkarıyorlar” diyenlerle aynı havayı solumaktan tiksinir, Diyarbakır’da patlarız;
“Garo Paylan, Ümit Özdağ, Siz Türkiye’nin, Diyarbakır’ın çöpü olamazsınız…”
Alev Alatlı, ‘Beyaz Türkler Küstüler’ kitabında arızalı tiplerin tasvirini yapıyor;
“Cumhuriyet aydınının ‘insan zekâsının aslına’ inmek iştiyakıyla yanıp tutuştuğu, milletin kurtuluşunun ‘Nev Yunanilik’te olduğuna iman edildiği 1940’lı yıllar.
Kadim Yunan, Latin kültürü, Türk kültürüyle kaynaştırılacak, böylece oluşturulacak alaşım ışığında ‘evrensel vatandaş’ yaratılacaktı.
Yeni kültürle halkı 1923 öncesinin seçkinci Osmanlı, kaba Türkmen kültürünü aşacak hale getirmek!
Ne Nedim, ne Karacaoğlan! Sofokles’te buluşma! Ne muhteşem rüya!
İnsan zekâsının aslı Yunan’dadır inancıyla yetişen asimilasyon gönüllüleriydik biz.
Ehlisünnet’ten ayrılacağımız belliydi.
AK Parti fenersiz yakaladı bizi. Şaşıp kalmamız bundandır.”
Alev Hocanın Beyaz Türklere seslenişi;
“Arsız, densiz, ilkesiz, haddini bilmez, bayağı isen, yanımıza uğrama!
Küstah, mürai, tufeyli, zevzek, müptezel, basmakalıp isen, kapımızı çalma!
Palavracı, korkak, kalleş, ahlaksız isen, eşiğimizi geçme!
İçtenliksiz, sevgisiz, pespaye, paçoz isen, evimize gelme!
Ahde vefa bilmez, tövbe tutmaz isen, sakın gelme!”