“Beş koldan geliyorlar” lafında olduğu gibi gerçekten her yerden geliyorlar.

AB denilen sömürgeciler kulübü Türkiye’nin ekonomisi zarar görsün diye elinden geleni yapıyor.

PKK, başı sonu belli bir plan dahilinde doğrudan çocukları katlediyor.

DAEŞ, yine PKK’yı yönetenler tarafından aynı hedeflere saldırtılıyor.

FETÖ ve güya eski düşmanları olan ulusalcılar, her gün yabancı gazetelerde Türkiye’ye iftira edilmesi için argüman üretiyor.

FETÖ, öte yandan devlet içinde hâlâ gizlenen ajanlarının eliyle terör örgütlerine istihbarat başta olmak üzere her türlü maddi ve manevi desteği veriyor.

İran, Türkiye’ye kanaat önderi, akademisyen, gazeteci ve siyasetçi kimlikleriyle sızdırdığı ajanları eliyle ehli sünnet temellerine saldırarak başta itikat olmak kaydıyla beraberinde Türkiye aidiyetini ve vatan algısını yıkıyor.

Büyükşehirlerde ev kiralayan İranlılar gençlere ev yapımı uyuşturucu imal etmeyi öğretiyor. (Ecza ve kimya konusunda dünyaca ünlü olan İranlı “doktor” lakaplı katiller kimyasal silah ve uyuşturucu imalatı konusunda söz sahibidirler…)

“Rusya’nın yanında durmalıyız” diyen Avrasyacı kifayetsiz muhterisler uluslararası ilişkileri provoke ediyor.

Emperyalizmle işbirliği yapan NATO’cu iç hainler, “ABD gelse de işgal etse” diye ellerinden geleni yapıyor.

***

Her fırsatta “Türkiye hakkında her şey kötüye gidiyor” diye velvele yapan kiralanmış yahut baştan satılmış olan gazeteciler, “Biri çıkıp büstlere orakla saldırsa, şortlu birine tekme atsa da sokağa çıkıp bağırsak” diye bekliyor.

Şimdi bu başlıklar, dönen çarkın sadece birkaç dişlisi. Bunların hepsi aynı derken birinin İrancı, birinin ateist, öbürünün Pensilvanya dininden, diğerinin Anglo-Sakson, ötekinin Siyonist olduğunu bilmiyor muyum? Hamurları farklı olabilir ama o farklı hamurları yoğuran aynı şeytan… Birbirleriyle rakiplermiş, düşmanlarmış, birilerini sevmiyorlarmış önemi yok ki… Hepsi Türkiye düşmanı. Hepsi maksatta ittifak etmiş aynı sürünün köpeği…

Bunların yaptıklarının üzerinde tepinen ve oradan kendine fırsat alanı açmaya çalışanlara dikkat etmeniz lazım. Çok sıkı bir araya gelip “Neyle gelirseniz gelin, nasıl gelirseniz gelin, ateş olup yağsanız da bir adım geri attıramazsınız” demek lazım… Bunu hal diliyle dersek etkili olacaktır. Hal diliyle; yani gerçekten bir araya gelmemiz lazım.

Yoksa her seferinde bu taktiğin işe yaradığına inanıp daha sert gelecekler. “Bu mal satıyor” diyen tüccarın şevkiyle “daha çok, daha çok” diyerek saldıracaklar. İşte bu yüzden “Madem siz birleştiniz saldırıyorsunuz; o zaman biz de birleştik” dememiz ve bunu belli etmemiz lazım. Bizim için kavganın kuralı bellidir: Savaşı istemeyiz ama kapımıza gelirse de kaçmayız…