İnsan biriktirdiklerinin toplamıdır. Cebinde ve zihninde ne varsa, eline ve diline onlar gelir. Düşüncelerimiz sözlere dökülür, duygularımız sözlerimizi, gözlerimizi ve halimizi sarar sarmalar ve muhatabımıza yansır. İçimizde kaynayan bir öfke varsa sözler onu ne kadar gizlemeye çalışsa da mutlaka bir şekilde muhatabımıza ulaşır. Sevgi varsa sevgi de bir şekilde ulaşır. Değer verdiklerimizle konuşurken nezaketle ve saygıyla yaklaşırız ve özenli davranırız. Çoğumuz dışarıda çok nazik-kibar fakat içeride tam tersi olabiliyoruz çünkü evdekiler ile el olanlar aynı olmuyor. Elde edince bir kısmımız için artık kıymeti harbiyesi kalmayabiliyor, özene gerek kalmıyor çünkü o artık bizimdir. Kendimizi beğendirme derdi bitmiştir. Bir dakika, “Bizimdir” mi dedim? Sahiden eş olunca, evlât olunca “Bizim” mi oluyor? Bu bilginin kaynağı ne?
Senin olsaydı seninle ahirete gelirdi
“Çocuklarım benim”, “Eşim benim” demek tam bir yanılsamadır. Bizim olanlar, bizimle kabire girecek olanlardır, yanımızda götürebildiklerimizdir. Kim kefenden başka bir şey götürebilmiştir ki? O dahi bizim değildir, aynen toprağın altında çürümeye bırakılacak olan bedenimiz gibi. Bizim olan bir tek şey var, o da Kiramen Katibin meleklerinin yazdıkları, hepsi, bu kadar. Bir makam arabamız var diyelim, geçici bir süre kullanımı bize verilmiştir. Sadece görev devam ettiği müddetçe kullanıp sonra bunu iade edeceğiz. Bizim “Bu araba benim” dememiz onu bizim yapmaz. Nasıl ve nereye kullandığımızdan sorumlu olduğumuz bir emanettir o kadar.
Emanetin doğru kullanılması bilinç meselesidir
Eşyanın ve insanın var edilme sebebi bilinirse, ona göre hareket ederiz. Kime karşı sorumluyuz ve O bize ne diyor ne istiyor? İşte gelişmiş akıl bunu sorar ve ona göre yaşar. Aslında emaneti sahiplenmiş olsak bile, bizim rastgele ve özensiz davranmamıza sebep olmamalıydı çünkü herkes ne yapar ve nasıl yaşarsa fayda ve zararının ilk muhatabı kişinin kendisidir. Yine araba örneğine dönecek olursak, araba bizim olunca sağa sola vura vura gitmenin, katkılı benzin kullanmanın, bakımını geciktirmenin ve diğer özen gerektiren takibin yapılmamasının asla akıl ve mantıkla bir ilişkisi yoktur. Ancak ne yaptığını bilmeyen insan bindiği arabayı hor kullanır. Peki bunun sonucunda ne olur? O araba bir gün ya yolda bırakır, ya kaza yapar ya da çok sık bozulur ve bize hem zaman, hem enerji hem de ekonomik kayıp yaşatır. Bakımsız ve iyi yönetilmeyen bir arabaya binmek kimsenin hoşuna gitmez. Direksiyonda iken usulsüz durup kalkmalar, ani rota değiştirmeler, sağa sola ani dönmeler, aşırı yavaş ya da aşırı hızlı gitmeler, hem direksiyonda olanın, hem yolcuların hem de aynı trafikte seyreden başka yolcuların huzurunu bozar, kaza yapma riski oluşturur ve tedirginlik yaşatır. İşte bilgi edinmeden ya da ahlâka dönüştürmeden yaşadığımızda, aklımıza gelenler ağzımıza gelir bu da rahatsız edicidir.
Değer ve ilim birlikte yolculuk ederler, birisi olmadan diğeri olmaz.
Bilgi açlığından ölmek üzereyiz. Buna kanaate nereden ulaşıyorum? Toplum aynasına baktığımızda gördüklerimizden.
Nasipse devam edecek.