Hiçbir karşılık beklemeden bir şey yapmak ancak Müslümanlara has bir durum.
Müslümanlar dışımızda bir karşılık beklemeden, rıza-i ilahi için bir şeyler yapıldığını görmek neredeyse imkânsız. Fakat bir kimsenin bir başkasının yaptığı işi beğenmemesi de günümüzde tabii bir durum halini aldı.
“Her şeyin en iyisini ben yaparım” anlayışının, “ben olmazsam bu iş olmaz” takıntısının, “benden başkasına yâr olmasın” bencilliğimin işleri bir milin ileri götürmeyeceği de ayrı bir gerçek.
Yer ve alan işaretleyerek “benden/bizden başkası bu işi yapamaz, bu alanda faaliyet gösteremez” tavrı benim gibi çok kimsenin canını sıkıp duruyor. Bu alanlarda tahakküm, icazet diye bir şey olmaz.
Öyleyse ne yapmalıyız?
Her şeyden önce olumlu anlamda atılan her adıma köstek olmak yerine destek olunmalı.
Ayrıca “niyet sorgulayıcılığı” yapmadan bir şeyler yapmaya çalışırken eksik veya yanlış yapan Müslümanların koşulsuz destekçisi olunmalı.
Onların yanlış ve eksikliklerini usul ve erkan dairesinde düzeltmenin ve tamamlamanın gayretinde olunmalı.
İlla bir şey söylemek gerekiyorsa muhatabın gönlünü kırmadan yaptığı yanlışı veya eksiği gidermek ve düzeltmek için olumlu eleştiriler yapılmalı.
Tekelcilikten ziyade paylaşımcılık ana ilke olmalı.
Aynı alanda faaliyet gösteren diğer Müslümanlar, bir rakip olarak değil bir yardımcı, bir tamamlayıcı gibi görülmeli.
“Akıl akıldan üstündür” düsturu gereğince farklı fikirlere açık olunmalı.
“Benim kıymetim bilinmiyor” diye çok çabuk küsüp bir köşeye çekilmek de asla tercih edilmemeli.
Her yeni gün, iyilik ve güzellikler için yeni bir fırsat kabul edilmeli.
Onca çabaya rağmen istenilen müsbet netice elde edilemese dahi doğrulardan, gerçeklerden ve çalışmaktan asla vazgeçilmemeli.
“Benim bu işten ne çıkarım olur” gibi bir zihniyete asla sahip olunmadan rıza-i ilahi gözetilmeli: “İyilik yap denize at, balık bilmezse Hâlik bilir” anlayışı asla akıldan çıkarılmamalı.
Bireysel başarılardan ziyade takım çalışmasının bereketi ve neticesi gözetilmeli. Yani “bireysellikten” ziyade “ümmet” olma şuuru esas olmalı.
İyi ve güzel şeyler yapılırken gösteriş, şatafat ve debdebeden olabildiğince kaçınılmalı.
Olumlu şeyler yapmak için “onca kişi dururken bana mı kaldı” diye bir düşünce akla getirilmemeli. Hele ki, gönüllü bir işe talip olma hususunda “Alemin enayisi ben miyim?” diye anla düşünülmemeli.
Yapılan şeyler için ille de bir karşılık beklemek gerekiyorsa bu insanlardan değil Allah’tan olmalı. Allah her şeyin karşılığını kakıyla verendir.
Son olarak asla gıybet, dedikodu, lobi faaliyeti gibi bize has olmayan mekanizmalar harekete geçirilmemeli.
Tüm gayretlerinize rağmen bu alanlarda kurulu bozuk çarkı değiştiremiyorsanız denemekten asla vazgeçmeyin. Çok yorulmuşsanız biraz dinlendikten sonra yeniden denemenin azmi ve gayretini taşımalısınız. Gerisi laf-u güzaf
Gönlünüzden güzellikler eksik olmasın. Dostça ve sevgi ile kalın.