Gazetecilik yapmak tüm dünyada zor iştir. Türkiye’de ise çok daha zor. Hangi düşünceye sahip olduğunuzun pek bir önemi yoktur. İktidara muhalifseniz, daima hedeftesinizdir. Öyle ki, uzunca bir dönem Necip Fazıl’dan Nazım Hikmet’e kadar pek çok insanımızı düşünceleri yüzünden cezaevlerinin karanlık duvarları ardına hapsetmek, gücü elinde tutanlar için adeta bir meslek haline gelmişti.

Darbe dönemlerinde gazetecilik yapmanın ne kadar zor olduğunu, darbecilerden brifingli medya mensupları bilmese de; çalıştığı gazeteye panzerlerin kuşatması altında girmek zorunda kalanlar çok iyi bilirler. 312. maddeden yani TCK’daki en ağır suçtan ceza alması için gazetecilere “312 generalin birleşip dava açtığı” günlerin üzerinden çok geçmedi. Bırakın gazetede yazanların, gazete dağıtanların bile gözaltına alındığı; bir dönem sıradan bir vaka haline gelen ev baskınlarında bulunmasın diye insanların gazeteleri “okuduktan sonra yaktığı” günler hafızalarımızda hala çok taze.

BU SALDIRGANLIK NEDEN?

Halkın ensesinde boza pişirildiği o günler geçmişte kaldı sanıyorduk. Oysaki muhalefet partilerinin temsilcileri bize o acı günleri unutturmamak için üstün bir gayret sarf ediyorlar. Özgür basından nefret edenler ister iktidarda olsunlar, ister muhalefette öfkesini kusmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar. Özgür basının temsilcileri için ise değişen bir şey yok. Her dönemde bu vesayetçilerin hışmına uğramaktan kendilerini kurtaramıyorlar.

Felaketleri siyaset malzemesi yapmaktan çekinmeyen, yalan söylemeyi, manipülasyon yapmayı alışkanlık haline getiren kimi politikacıların basına saldırıları karşısında dehşete düşmemek mümkün değil.

Bunun son örneğini CHP milletvekili Rafet Zeybek, yangın bölgesindeki yalan beyanlarını değil, vatandaşın şahitliğini ekrana yansıttığı için Ülke Tv muhabiri Sevgi Deniz ve kameraman Fatih Durmuş’u darp etmeye çalışarak gösterdi. Kendisi bir bayan muhabir karşısında acze düşünce de tehdit ve hakaretle sürdürdüğü saldırısında cepheye şoförünü sürdü.

Fakat bu saldırılar ilk değil. Kısa bir süre önce İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Akşener’in akrabası Ümit Dikbayır herkesin gözleri önünde A Haber muhabiri Halil İbrahim Uğur’un yakasına yapışıp çekiştirdikten sonra tehdit etmişti. İyi Partili yöneticilerde medya mensuplarına saldırmak artık sıradan bir olay olmalı ki, Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan’ın kaçak çiftliğindeki yıkımı görüntülemek isteyen İhlas Haber Ajansı muhabiri Mustafa Uslu da, Türkkan’ın dört koruması tarafından feci şekilde dövüldükten sonra yere yatırıp tekmelenmişti.

ÖZGÜR BASINDAN NEFRET EDİYORLAR

Henüz muhalefetteyken basına böylesi saldırgan davrananların küçük iktidar alanlarını ele geçirdiklerinde ise çok daha pervasızlaşabildiklerine İstanbul’da şahit olduk. Şile sahilinde denizde kaybolan iki kişinin arama kurtarma çalışmalarını takip eden A Haber kameramanı Ayhan Arıtürk ve muhabir Çağdaş Evren Şenlik, İBB çalışanlarının saldırısına uğramış; İBB’li cankurtaranların amiri çekim yapmak isteyen habercileri engellerken, “Burada A Haber’e röportaj verenin ümüğünü sıkarım” diyerek tehdit etmişti.  Bununla da yetinmeyip kameraman Arıtürk’a tekme tokat saldırıp, linç etmeye çalışmışlardı.

Her fırsatta Türkiye’de gazetecilerin baskı altında olduğunu iddia edip, mesleği istismar ederek PKK, FETÖ, DHKPC ve MLKP gibi terör örgütlerinin propagandasını yapan tutuklu “sözde gazetecileri” savunan CHP ve İyi Partili siyasetçilerin korkusu ne? Gerçeklerin ortaya çıkması mı?