Türkiye’nin doğu sınıra boyunca uzanan Cerablus’tan Malikiye’ye kadar olan şerit, PKK ve YPG’nin üslendiği bir sahadır.
Kamuoyunun bildiği şekliyle, bir terör koridorudur.
Suriye iç savaşının başlaması ile bu bölgede ABD, Avrupa ve İsrail’in desteği ile, onların güdümünde, terör temeli üzerine bir devlet kurmak için hummalı bir gayretin olduğunu bilmeyen yoktur.
ABD, dünyanın gözleri önünde onbinlerce tır silahı bu bölgeye yığdı. Silah getirmek için uçakların biri inip biri kalktı; hala da bu sevkiyat devam etmektedir.
Yine dünyanın gözleri önünde ABD askerleri PKK ve YPG’li teröristlerle boy boy fotoğraflar paylaştılar ve onları eğittiler; hala da paylaşmaktadırlar ve eğitmeye devam etmektedirler.
ABD bununla da kalmayıp, yıllardır doğal müttefiki/dostu olarak tanımladığı Türkiye’yi ve onun önceliklerini bir kenara bırakarak, açıktan terör örgütleri ile kol kola girdi ve hala da girmeye devam etmektedir.
Türkiye hep dışlandı; terör örgütleri PKK ve YPG omuzlara çıkarıldı. Hala da çıkarılmaya devam edilmektedir.
Tüm bu gayretlerin hedefi, Türkiye’yi yalnızlaştırmak, itibarsızlaştırmak, kendi dertleriyle boğuşmaya sevk etmek ve gelişmesini engellemeye çalışmaktır.
Elbette Türkiye, bu hareketleri sineye çekecek bir devlet değildir. Nitekim ikazlar, diplomatik nezaket dairesinde serzenişler kale alınmayınca, terörün anladığı dilden cevap vermek üzere harekete geçmek zorunda kaldı.
Cumhurbaşkanının ABD seyahatlerinde ve konuşmalarında “ey Amerika….ey Trump..” diye bağırarak vurgulamaya çalıştığı, aslında teröre destekten vazgeçin çağrılarıydı.
Maalesef ne ABD ne de Avrupa ülkeleri teröre desteği kesmediler; fırsat buldukça terör örgütlerine silah, bilgi, lojistik, maddi yardım ve istihbarat gibi destekleri yağdırdılar.
Türkiye’nin buna daha fazla tahammül etmesi imkansızdı. Her defasında “bir sabah ansızın gelebiliriz” vurgusu da, ne ABD gene de destek verdiği terör örgütlerini durdurmadı.
Türkiye’nin doğusu silah deposu ve terör yuvası haline geldi. Bu silahların kimlere karşı kullanılacağı da artık tahmin ediliyordu.
Bu nedenle Türkiye, gelişmeleri bir beka sorunu olarak görerek, yapılması gerekeni yaptı ve harekatı başlattı. Harekâta verilen isim de sürecin sonunda olacakları özetlemektedir:
Barış Pınarı Harekâtı…
Yani bu harekât, Suriye’ye ve bölgeye bereket, huzur getirecektir.
Barış Pınarı Harekatı, bu zamana kadar yapılan Fırat Kalkanı ve Zeytindalı harekatlarının devamı olarak görülse de, ihanet planlarını ve hayallerini tarihin derinliklerine göndermesi ile diğerlerinden farklılıklar göstermektedir.
Bu harekatla, artık hiçbir güç Türkiye’nin etrafında, sağında ve solunda karanlık çukurlar oluşturmaya cesaret edemeyecektir.
Barış Pınarı Harekatı, PKK, YPG, DAEŞ, el -KAİDEgibi terör örgütleri ve hamilerininplanlarını yerle bir etmiştir.
Türkiye, geleceğine sahip çıkmıştır.
Barış Pınarı Harekatı bu açıdan tarihi ehemmiyet taşımaktadır.
Harekatın başarı ile devam etmesi ve sonuçlanması bölgedeki denklemleri altüst edecek ve sekiz yıldır devam eden Suriye iç savaşının barış ile sonlanmasına fırsat oluşturacaktır.
Temennimiz, “Barış Pınarı” tüm Suriye’ye ve mazlum dünyaya huzur getirsin.