Avrupa kendisine bağlı gazete, televizyon ve ajanslardan geçtikleri haberlerle ikiyüzlülüğünü bir kez daha ortaya koyuyor. Dünya yaklaşık beş yıldır Suriye’de yaşanan dramın artırılmış dozajını bu kez silahsız, bu kez güya bir katili olmadan yaşıyor. Ağırlığını Müslüman göçmenlerin oluşturduğu bu akım karanlık eller tarafından yönetiliyor. Daha önce de özellikle değinmeye çalıştığımız bu tarafları olağan bir olgu, doğal bir süreçmiş gibi maalesef yaşanmaya devam ediyor. Ayrıca mezkur ikiyüzlülük durumunun ortaya konulması, gerçeklerin görülmesi, bu farkındalığın oluşması ve gerekli tepkinin verilmesi bakımından çok önemlidir.

Güya Avrupa kapılarına yönlendirilin bu insanların karşılanma, ağırlanma ve rehabilite edilme süreçleri gayet insani ve medeni bir vaziyet arz ederken sabırsız davranan göçmenler gayr-i resmi yolları tercih ederek geçiş yapmaları anlamlandırılamamaktadır. Sınır kapılarında kadınlar ve çocuklara baba ocağında ağırlanıyormuşçasına şefkatle yaklaşılıyor, onların psikolojilerinin bozulmaması adına gönüllü özel öğretmenler (ki ekranda bu konuda mini ropörtaj veren başörtülü bir bayan öğretmendir) tahsis ediliyor, kapılardaki yeme içme barınma ihtiyaçlarının tamamı ev sahibi devlet tarafından karşılanıyor ve ağırlanıyorlar. Ayrıca kapılardaki işlemlerin hızlı ilerlemesi için ekstra personel istihdam edilmesi gibi müthiş gayretleri de ortaya koyuyorlar. Güya… İşte bunlar tümüyle gösterilen taraf. İşte Avrupa’nın iki yüzlülüğü…Dünyanın aklıyla, zekâsıyla alay etme cüretinde bulunuyorlar.

Olayın görünen tarafı asıl önemli ve acı olan tarafı. Yürekleri dağlayan, insanı insanlığından utandıran tarafı. Kıyıya vuran balıklar olsa dahi sızlayan yüreklerimiz ne oldu da telef olmuş balık sürüsüne dönmüş insanların ölüm haberlerini dilimizden kalbimize inmeyen bir geçiştirme ile telaffuz eder duruma geldik. Aşina olundu. Alıştırıldık. Günbegün bir tekne battı ve top top insanlar öldü.

Kapılardan bir vebâlı gibi çevrilen, aylardır tren istasyonlarında insanlık dışı şartlarda kalan, sınırdan geçmesin diye yüzlerce kilometre çitlerle dikenli tel ören, Müslüman olanları kabul etmeyeceklerini beyan eden, bir şekilde ülkelerine girmiş olan insanların yüzlerine bakmayan, köprü altlarındaki hayatlara umarsızca yaklaşan, küçücük kamp çadırlarında günlerce su yüzü görmeden en sefil noktalarda yaşanan hayatları görmezden gelen bir medeniyet(!)…  Bu da medeni Avrupa’nın görünen yüzü, tabi bakılınca…